Bir yamukluğu düzelteyim derken abuk sabuk işler yapmak, sorunu daha da içinden çıkılmaz kılıyor. Kötülük, başka bir kötülükle ortadan kaldırılmaz. Ölçü o ki; kötü olana, iyi olanla karşı durmak lazım. Haksızlık, başka bir haksızlıkla düzeltilmez. Kadına varsa bir zulüm, doğrusu, bunu adaletle izale etmektir!
Ailenin içerisine fitne ve fesat sokmak suretiyle, sözüm ona “kadına pozitif ayrımcılık hakkı”nı fısıldayarak ortada ne kadına, ne çocuğa, ne de erkeğe huzur bıraktılar. Adı üzerinde: ayrımcılık! Ayrımcılığın pozitifi mi olur?! Ayrımcılık ayrımcılıktır! Herkes için ADALET olsun yeter! Ömer’i ÖMER yapan icraat, birilerine tanıdığı “ayrımcılık” veya “ayrıcalık” değil, ADALET’ti!
Verilen canlar, yıkılan yuvalar, ortada kalan bebeler, çocuklar yetmiyor mu?! Kaldırın artık şu karşı cinsi tahrik ve tahkir eden düzenlemeleri! İstanbul Sözleşmesi kaldırıldı; ancak onun gerekliliklerini devam ettiren kanunlar ne yazık ki hâlâ yürürlükte.
Aile bireylerine uzlaşıyı, empatiyi, sempatiyi, sevgiyi, iyiliği, güzelliği, derttaş olmayı, yardım etmeyi aşılayın! Kadını da çocuğu da aileyi de toplumu da kurtaracak olan bu değerlerdir. Bu kadar deneyimden anlaşıldı ki ayrımcılık, kadın cinayetlerini önlemede işe yaramadı! Bilakis ailedeki düşmanlaştırmayı, şeytanlaştırmayı artırdı!
Şu “ben”lik hastalığını takviye ettikçe, “öteki”leştirdikçe birbirimize karşı yabancılaştık ve daha sonra da düşmanlaştık. Kadın ve erkeğin aile içerisindeki rollerini, rol farklarını “üstünlük” veya “düşüklük” göstergesi olarak değerlendirenler, kadına da erkeğe de düşmanlık ettiler!
Pozitif ayrımcılıklarla ailenin içerisine ateş topunu attılar! Ailede huzur ve güven kalmadı. O gün bugündür, çocukların huzuru daha da kaçtı. Artık hiç kimse yanlış yapana “Yanlış yaptın.” deme cesaretinde bulunamayınca kötülük aldı başını gitti.
Ailede de ülkede de adalet olsun, başka ihsan istemez! Pozitif ayrımcılıklarla cinsler arası “üste çıkma” hırsı tavan yaptı. Aile bireyleri arasındaki tesanüt duygusu ve buna uygun davranma anlayışı artık hatırlanmaz oldu.
Kapitalist sistemin dayatmasıyla bireyler, birbirlerine çıkar endeksli yaklaşım göstermeye başladı. Ortada elde edilecek maddi bir çıkar ol(a)mayınca sevginin, aşkın artık esamesi okunmaz oldu. Aşkın, sevginin maddi çıkara bağlı olduğu bir yerde gerçek aşktan veya sevgiden söz edilebilir mi?! Sevginin olmadığı ailede birlik ve beraberlik bağından, ortak kaderden, kederden dem vurulabilir mi?!
Onun için, “Artık pozitif ayrımcılık değil, adalet olsun!” diyoruz!