Gecikmeli de olsa, gündemin yoğunluğundan dolayı ertelediğim önemli bir konuyu şimdi yazabiliyorum.

27.05.2015 tarihinde Anayasa Mahkemesi resmi nikah kıymadan dini nikah yaptıranlara ve evlilik cüzdanını görmeden bu nikahı kıyan din görevlisine iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilmesini öngören TCK`nun 230`uncu maddesinin 5 ve 6`ncı fıkralarını oyçokluğuyla iptal etti.

Bu iptal üzerine kamuoyunda ciddi bir tartışma yaşandı; ancak genel seçimler öncesi olduğundan fazla da gündemde yer edinmedi.

AYM`nin bu karardaki gerekçesi öz olarak;

'Esasen, kişilerin dini tören veya nikah olmaksızın fiilen birlikte yaşamaları ve çocuk sahibi olmaları, özel hayata saygı gösterilmesi bağlamında hukuk düzenince suç olarak nitelendirilip cezalandırılmazken, kişilerin özel hayat tercihleri ve dini inançları gereği evlenmenin dinsel törenini yaptırmalarının suç olarak düzenlenmesi, anılan ölçüsüzlüğü açıkça ortaya koymaktadır.

Kişilerin resmî evlilik yaptırmamaları halinde maruz kalabilecekleri hukuki yaptırımlar mevcut olup bunlar, kişilerin resmî evlilik yaptırmalarını sağlayabilecek elverişliliktedir. Dolayısıyla kişilerin dini inançları gereği evlenmenin dinsel törenini yapma ve yaptırma fiillerini cezalandırmayı gerektirecek bir zorunluluk bulunmamaktadır.'

Birlikte yaşama hukuk düzenince cezalandırılmazken imam nikahının suç olması ölçüsüz orantısız müdahaledir.'

Dikkat edilirse AYM`nin temel gerekçesi 'DİNİ DEĞERLER' değil; Anayasada yer alan 'ÖLÇÜLÜLÜK ve EŞİTLİK İLKESİ'dir. Açık bir ifadeyle nikahsız birliktelik suç değilken; dini nikaha dayalı birlikteliğin suç olması ölçülülük ve eşitliğe aykırı diyerek iptal kararını vermiştir.

Özellikle feminen çevreler ve bu çevrelerin etkisinde kalan kimi kişi ve kuruluşlar bu kararı aşağıdaki gerekçelerle eleştirmekte ve hatta AİHM`e götüreceklerini söylemektedirler.

Bu kesimlerce yapılan eleştiriler;

Çocuk yaşta evlilikleri ve çokeşliliği arttıracağı ve bunların meşrulaşacağı, çocuklara yönelik cinsel istismarın artacağı, dini nikah serbestiyetinin kadınların aleyhine olduğu, nesep ve miras sorunlarının yaşanacağı, ayrılmalarda ve ölümlerde kadının da çocuğun da kanunen hiçbir hakkının olmayacağı, kadınların tümüyle erkek egemenliğine gireceği, kadınların köleleştiği, gibi eleştirilerde ve ithamlarda bulunmaktadırlar.

Yapılan eleştiri, yorum ve yaklaşımlar art niyetli olup maddi ve hukuki hiçbir şekilde karşılığı yoktur. Ancak ifade edilen bazı çekinceleri dikkate almakta fayda vardır. Örneğin kayıt altına alınmayacak evliliklerde, kadının ve çocuğunun korunmasız kalacağı, nesep ve miras sorunlarına yol açılacağı ve istismarın artacağı doğrudur.

Yalnız bu sorunlar ve çekinceler; nikahsız birlikte yaşamakta çok daha fazla doğmaktadır. Ancak bu çevreler nikahsız birlikteliği eleştirmezken hatta savunurken konu dini nikah olunca birden köpürmektedirler. Haliyle verdikleri tepki kadını ve çocuğu korumak için değil; dini bir değere ve bu dini değerin hukuken meşrulaşmasına duyulan öfkedir.

Dile getirmiş oldukları bu endişelerinde gerçekten samimi iseler o zaman nikahsız birlikteliğe de karşı olmaları akıl ve mantık gereği değil midir? Zira iddia ettikleri sakınca ve istismarlar nikahsız birlikteliklerde daha fazladır.

Eğer nikahsız birlikte yaşayanlara yönelik bir cezai yaptırım uygulanırsa, dini nikah kararını çeşitli gerekçelerle eleştirenlerin ortaya dökecekleri tepkileri şimdiden tahmin etmek güç değil.

AYM kararını yerinde ve gerekçeleriyle birlikte doğru buluyorum. Zira;

1- Halkın sosyal gerçekliğiyle çelişen hukuk olmaz.

2- Anayasa`da yer edinen din ve vicdan hürriyeti bakımından nikahsız birliktelik suç değilken, dini nikaha dayalı birlikteliğin suç olması mevcut Anayasaya aykırıdır.

3- Ceza yasasında zina suç değilken, dini nikaha dayalı birlikteliğin suç olarak kabul edilmesinin mantıki ve hukuki gerekçesi yoktur.

4- Resmi nikahın, dini nikahtan daha öncelikli görülmesiyle istenilen sonuçlar elde edilememiştir. Zorlamalarla, yasalarla toplumsal sorunlar çözülemez/çözülmemiştir. Nitekim AYM, gerekçesinde bu hususa atıfta bulunmuştur.

Evlilik kurumunun her halükarda kayıt altına alınması gerekir. İmam nikahı, resmi nikah vs. her türlü nikah; nesep, miras, kadının korunması gibi nedenlerle mutlaka kayıt altına alınmalıdır.

Kayıt altına alınırken, toplumdaki dinsel değerlere aykırı düzenleme ve uygulamalarının göz ardı edilmemesi gerekir.

Yukarıda bahsetmiş olduğum sakıncaları gidermek ya da minimize etmek esasen çok basittir. Nikah kıyma yetkisi Belediyeyle birlikte Diyanet ve ona bağlı müftülüklere verilerek bu sorunların aşılması mümkündür. Hatta Diyanetle birlikte kendini farklı yapıda gören Cemevleri, Kilise ve diğer dini topluluklara da bu yetki verilebilir. Nitekim Batı`da nikah kıyma yetkisi Kiliselere de verilmiş olup isteyen Kiliselerde nikahını kıymakta ya da Kilise dışında bir papazın huzurunda nikahı kıyılmaktadır.

Tamamına yakını Müslüman olan toplumumuzda, camilerde din görevlilerinin nikah kıyma yetkisine sahip olması da doğal ve olağandır.