• DOLAR 32.277
  • EURO 34.705
  • ALTIN 2405.353
  • ...

Fransa'da 27 Haziran'da polisin açtığı ateş sonucu Cezayir asıllı 17 yaşındaki Nahel M. isimli genç sürücü hayatını kaybetti. Polisin bu keyfi uygulaması üzerine Fransa sokakları savaş alanına döndü. Bu olay sebebiyle Fransa’da bir haftadan bu yana yaşanan sokak olaylarını ve Fransız hükümetinin tavrını ibretle ve hayretle izliyoruz.

Her şey kendileri için güzelken, ortalık süt limanken dünyaya ‘medeni’ pozları veren; ağabey ve külhanbeyi edasıyla ‘medeniyet(!)’ pazarlayan Fransa’nın(Batı) zülfüyâra dokununca, nasırlarına basılınca aslında ne kadar tahammülsüz, vahşi ve insan haklarına ölüm yağdıran bir çehreye büründüğünü görmüştük, bir kez daha gördük.

Hala bile Batı hayranları için ‘modern’liğin kıblesi olan Paris’in sokakları isyan haykırışları, sokak vandallarının yağması, polis kurşunlarının hedef sormazlığı ve Macron’un imhaya kadar her yolu meşrulaştırması ile korkunun, güvensizliğin ve ikiyüzlülüğün resmini çiziyor tüm dünyaya.

Dünyaya ithal ettiği ulusçuluk zehri, edebiyat ve sanat diye yutturduğu isyan ve batıl içerikli akımlar, moda silahıyla avladığı milyonlarca aldanmış, Mağrip ve Cezayir’de kanına girdiği milyon mazlum beden bugün bir vebal olarak Fransa’nın boynuna dolanmış ve kana bulanmış sokaklarında dolaşmaktadır.   

İslam ülkeleri ve Doğu memleketlerinde sokak gösterileri üzerinden hükümetleri sigaya çeken, ateşe verilen sokakları ‘özgürlük talepleri’ diye meşrulaştıran ikiyüzlü Batı, Fransa’daki ifade özgürlüğü için maalesef sus pus!

Sokaklardan sağlıklı haber alınmasın ve Fransa’nın vahşi yüzü algılarda oluşan şirineliği korusun diye ikiyüzlü Batı, Fransa'da internet kısıtlaması kararına sus pus!

Macron hükümetinin kısıtlama kararı karşısında suskunluğa bürünen Batı, daha birkaç zaman önce İran ve Türkiye’deki sokak olaylarına iyi çamur çalıyordu. İki Müslüman ülkeyi ‘hak, özgürlük’ taleplerine kulak tıkamamaya çağırıyor ve aba altından sopa gösteriyordu.

Acaba aynı Batı Fransa’da gösterilerde polisle protestocular arasındaki çatışmanın dozu artarken; karakollar, kamu binaları, araçlar kundaklanırken kınamak için neyi bekliyor?

Medeni ve modern(!) bir ülkede 10 şehirde sokağa çıkma yasağı getirilirken, ülke genelinde otobüs ve tramvay seferleri iptal edilirken Batı niçin bir külhanbeyi edasıyla ahkâm kesmiyor?

İnsanlar haklı da olsa, mağduriyet çok yüksek dozda da olsa sokakların yakılıp yıkılması, kamu malına zarar verilmesi, sosyal huzurun birkaç günlüğüne de bozulması elbette doğru değil ve tasvip etmiyoruz; ama Türkiye’deki Gezi olayları ve İran’daki sokak olaylarını dakika dakika canlı olarak yayımlayan Batı basını, iki ülkenin polisi ve hükümeti karalayarak algı operasyonuna girişmişti. Türkiye ve İran’daki sosyal medya düzenlemeleri Batı tarafından "ifade özgürlüğüne saldırı" olarak yansıtılmıştı. Madem, Türkiye ve İran’ı insan hakları adına gördüğünü iddia ediyorsan ey Batı, o zaman kendi ‘haspalarının’ yaptığını da görmelisin. Şeytani hileler eşliğinde “Fransa’ma –pardon haspama yakışır!” edalarından vazgeçmelisin!

Biz zaten ‘tarihin en büyük günahı, kendisine bakmaktan boynumuzu ağrıtan, aldığı asılları dahi sahtesiyle değiştirip yutturan, insanlığı bitirecek bir zevkçilik pompalayan, vahşetini dahi kültürel gelişim olarak sunabilen, iyiyi ve kötüyü ancak kendisinin bildiği noktasında dünyayı ikna eden, doğaya sahip çıkma yalanı altında doğanın doğallığına vahşi yapaylıkla müdahale eden, hiçbir zaman barış ve adalet diyarı olma derdi olmayan; burjuvaziyi, ahlaksızlık, yozlaştırmayı ve uyuşturucuyu bilim, özgürlük ve medeniyet diye pazarlayan Batı’yı iyice tanıyoruz.

İstiyoruz ki herkes Batı’yı batıran batık ve batıl yüzüyle tanısın!