BATIYA/BATILA KARŞI UYULACAK İKİ SAĞLAM REHBERLİK
Peygamberi bir iklimi yaşadığımız bir demde insanlığın ‘adalet, kardeşlik, merhamet, hak ve yardımlaşma’ gibi insani güzelliklere muhtaçlığını bir kez daha iliklerimize kadar hissettik. Peygamber sevgisine bir yandan gözden inen bir yaş olarak şahitlik ederken bir yandan Bangladeş’te can feda manzaralara tanıklık ettik. Bir yandan da Peygamber düşmanlığının hakarete dönüştüğüne esefle kayıtsız kaldık. Peygamberimiz aleyhisselam’ın hayat muştusu düsturlarının dünya ve ahiret huzuru vesilesi olduğu gerçeğine rağmen Batı’ya, batıla sevdalanmak gibi bir perişanlığa duçar kaldık. “Yüce Allah’ın hayatı ve ölümü yaratması hangimizin daha güzel amel işleyeceği” gerçeğiyle ilgilidir. Peygamberimiz aleyhisselam da bu gerçeğin en güzel rol modeli olarak önümüzde dururken Batı’ya ve batıla gönül ve zihin kapılarımızı ardına kadar açtık.
Batı ve batıl, bize albenili bir vitrin gibi sunulsa da, bizler katiline âşık olma sendromuna tutulanlar gibi Batı’ya ilan-ı aşk da etsek Kur’an kıssaları, Peygamberimizin anlatıları ve tarihsel kıstaslar Batı’nın ve batılın insanları insanlıktan almak için en iğrenç yöntemlere başvurduğunu her dem haykırır.
Batı ve batılı onların önümüze tuttukları yanıltıcı ışıklarından kurtularak hakikat projektörü ile izlediğimiz zaman gerçek yüzüyle tanımış oluruz. O zaman, bu projeksiyonla Batı ve batıla bir kez daha bakalım ve kendimize soralım:
Batı/l değil midir, Yüce Allah’a dahi iftira atmaktan çekinmeyen, O’na şirk koşan, melekleri O’na kızları ve İsa(a.s) ile Üzeyr(a.s)’ı oğulları olarak isnad eden?
Batı/l değil midir, “Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın, bozgunculuk yapmayın!” denilince sırıtan yüzüyle kendini ıslah edici, barış tesis edici, özgürlükleri bahşedici olarak tanıtan?
Batı/l değil midir, iktidarı her ele geçirdiğinde azgınlıkla büyüklenen, şımarıklıkla zalimleşen ve ekini, ürünü, ekonomiyi mahveden; nesilleri, bireyleri ve toplumu katleden; köyleri, beldeleri ve ülkeleri viraneye çeviren?
Batı/l değil midir, birkaç yüzyıldır İngiliz, ABD, NATO, BM, Rusya, Çin ve İsrail gibi isimlerle şeytanlaşan ve İslam’ı en büyük düşman ilan eden, Müslümanları terörist gösteren?
Aynı çirkin ve rezil yüz değil midir, her zaman başka bir kurt bahanesiyle İslam’a ve İslami değerlere saldıran, Müslüman beldeleri işgal eden, şehirleri harabeye çeviren ve masum insanları pervasızca katleden?
Yine Batının şeytani zihniyet ve batıl ahmaklığı değil midir, halklar zulüm ve tuğyana tepki verince, mücadele için meydanlara dökülünce “timsah gözyaşları içinde özürler beyan eden, her çirkin saldırı ve karalamanın arkasında durmasına rağmen iğrençliğini fikir özgürlüğü ya da savunma hakkı kılıfıyla meşrulaştıran?
Şeytan ve yandaşlarının bu yüz ve tavırlarına şaşmamak lazımdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in şu ayetleri onların İslam, Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam ve Müslümanlara düşmanlık sebebini açıkça ilan etmektedir:
“Hiç şüphesiz o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür. Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz! Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz! (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık). Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız. Doğrusu o (Kur'an), takvâ sahipleri için bir öğüttür. İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz. Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır. Ve o, gerçekten kat'î bilginin ta kendisidir. O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.” ( Hakka Süresi: 39-52)
Nice şerlerin hayırlara sonuç verdiğini biz Kur’an diliyle bilmekteyiz. Kesinlikle kâfirler için bir iç yarası olan bu Kur’an ve Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam müminler için tutunulacak iki sağlam kulptur.
Irkçılık ve mezhepçilik belasının ümmeti sardığı bugünlerde çözüm iki ortak payda olan Kur’an ve Peygamber aleyhi selamdır. Bu iki rehberlikten başka bizi ‘Doğruluk, vefa ve kardeşlik’ dairesinde buluşturacak başka bir rehberlik yoktur.