• DOLAR 32.571
  • EURO 34.993
  • ALTIN 2441.78
  • ...

   Her türlü ayıp ve kusurlardan beri olan yüce Allah’ın yaratmış olduğu âlem de O’nun esmasının tecellisi olması hasebiyle mükemmeldir. Âlemde hiçbir uyumsuzluk, saçma bir şey yoktur. “Rahmân'ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?”(Mülk, 3) Âlem türlü dillerde yazılmış mükemmel bir kitap gibidir. İnsanın tek sorunu, bu kitabın diline cahil kalmasındandır. Karşılaşılan terslikler o kitabın yanlış anlaşılmasından ve onunla kurulan ilişki ve temasın sorunlu olmasındandır. Elinizdeki kitaptan yaralanabilmek için onun yazıldığı dili bilmeniz gerekir. Âlem kitabının dili ilâhî vahiydir. Peygamberler de o dili konuşan ve öğreten öğretmenlerdir. Bu dil anlaşıldığında ancak bu kitap doğru anlaşılabilir, hakiki anlamda istifade edilip ebedi saadete ulaşılabilir.

   Yüce Mevla insanı hem dünya, hem de ahirette mesut edecek şeylerin hepsini eksiksiz yaratmış ve insanoğlunun istifadesine sunmuştur. “O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (İbrahim, 34) İmtihan sırrı gereği insanın nefsine uyacağı, şükretmesine bedel küfredeceği ihtimaline binaen, insan akıl ile donatılmıştır. Bununla da yetinilmemiş, o aklın korunması ve hakikati bulmasına ışık tutacak vahiy indirilmiştir.

   İnsan evrendeki gerçek güzellikleri keşfedip onlarla mutlu olmasına bedel kendi hevasının işaret ettiği şeylere ve adına ‘icat’ dediği işlere yönelmiş ve bu yönde harcadığı mesailerle kendi ruhunun mezarını kazmıştır. Yani doğal olanı suni ile değişerek insan en büyük felaketini kendi elleriyle hazırlamıştır. Kurduğu suni dünya ile adeta tabiata ve tabii olana savaş açmış ve bu şekilde şu “Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.”(Ahzab, 73) ayetinin anlamını doğrulamıştır.

   Oysa insanı ve bütün duyularını tatmin edecek her şey en harika şekliyle tabiatta mevcuttu. Örneğin tabiat, İlâhi emir gereği hareket ederken mest eden sesleri üflüyor kulaklarımıza, kalplerimize; büyüleyen manzaralar gösteriyor gözlerimize. Peyami Safa’nın dediği gibi “Satın alınan güzelliklerin çoğu sahte. Sahte değil, çirkin. Altın mı daha güzel, kırdaki çiçek mi? En hakiki güzellikler bedava. Ben bunu penceremin önünde öğrendim. Bir milyar lira sabahleyin gökten denize sarkan bir parıltının güzelliğini yaratamaz.” Şarıldayan suyun, çiseleyen yağmurun, gürleyen göğün, esen rüzgarın, öten kuşun sesleri psikologların reçetelerinden çok daha rahatlatıcıdır, gerçek bir şifa kaynağıdır.

   İnsan kendi icadı olan modernizm zindanından başını çıkarabilirse, çevresinde kendisini mutlu edecek her şeyin fazlasıyla olduğunu görecektir. Modern insan çevresini bilinçsizce değiştirirken kendi ruhunu katlettiğinin farkında olmadı. Çağımızın en büyük marifeti çevreyi rahatsız eden aygıtların ve kan kusan silahların sesleri oldu. Sanki bu sesler, yaklaşan mukadder ölümün belirtisinden başka bir şey değiller.

   Modern insan ile klasik dönem insanı arasındaki farklar elbette çok derin ve büyüktür. Bu farklardan birini anlatan yaşanmış bir kıssa ile yazımızı bitirelim:

"Bir gün New-York´ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri, Kızıl derilidir. Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır aramaya baslar.

   Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder.

   Kızılderili, yolun karsı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar.

   Arkadaşı, Kızılderili’ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar.

   Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar.

   Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder.

Kızılderili, arkadaşına dönerek:

"Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir.

Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin."