• DOLAR 32.505
  • EURO 34.854
  • ALTIN 2441.215
  • ...

Amerika`nın açtığı finans savaşına karşı tereddütlerle ve ürkeklikle karşı konulamaz. Gün cesurca kavga etme günüdür.

En sonunda söyleyeceğimi daha baştan söyleyerek başlamış olayım.

Malum, Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden biri ile karşı karşıya. Döviz kendi rekorlarını üst üste kırmaya devam ederken paralelinde ülke geneli, vatandaşı direk ilgilendiren hususlardan diğer bütün sektörlere kadar çok derin bir kriz yaşanmaktadır.

Ekonomideki kırılganlık, krizin göstere göstere gelmesi ve tahkim noktasında gerekli adımların atılmaması işin bir boyutu. İşin asıl boyutu ise; bunun küresel bir operasyon olduğu, ABD`nin Türkiye`ye diz çöktürme girişimlerinin önemli bir ayağını teşkil etmesi ve de eş zamanlı başlatılan İran`ı kuşatma teşebbüslerinden bağımsız olmadığı hakikatidir elbette.

Bu tür umumi sıkıntılara karşı toplumsal birliktelik, hep beraber omuz omuza verip karşı durma hususları, bunları tesis etmek için hamasi söylemler geliştirme ve buna müteveccih etkinlikler elbette çok önemlidir. Ancak takdir edileceği üzere, fiili bir işgalden ziyade, iktisadi kuşatılmışlık ve dayatmaların söz konusu olduğu bu tür hususlarda halkın yapacağı çok da bir şey yoktur. Yastık altındaki altın ve dövizlerin bozdurulmasının ekonomiye veya krizin aşılmasına bir katkısı olmaz. Yastık altındaki dövizin en iyi ihtimalle 300-500 milyon doları geçmeyeceği bilinen bir husus. Halbuki dövizin tavan yaptığı bu tür durumlarda günlük kayıp belki üç-beş milyar dolardır.

Küçük esnafın tamamen bittiği, büyüklerinin ise daha çok zengin olduğu bu tür krizlerde en büyük mağduriyet ve bedeli zaten halk ödemektedir. Bu nedenle yine fedakarlığı halktan beklemek samimiyetten uzaktır. Madem oyun büyüktür, madem hedef, Türkiye`nin de İran ile beraber teslim alınması girişimidir. O zaman bizim de mütekabiliyet kaidesi gereğince büyük adımlar atmamız lazımdır. Bu adımları atacak olan da halk değil, devlettir.

Bizim IMF`ye borcumuzun olmaması hiçbir şeyi ifade etmez. Bizim ekonomimiz, dolara ve küresel sermayeye köküne kadar bağımlı bir ekonomidir. 16 yıldır bunun önüne geçmek için bir adım atılmadı. Bankacılık sistemi, ithalat ihracat ilkelerimiz yerli ve milli değildir. Dövize endeksli bir ekonominin özgün ve istikrarlı bir seyir izlemesi mümkün değildir. Son üç beş yıldır sadece inşaat yapıyoruz. Üretim, tarım, yerliliği geliştirme ve dışa bağımlılığı bitirme arayışı tamamen bitti. Tarım ülkesi olduğumuz halde buğday ve domates tohumunu, hatta samanı dahi ithal eden bir ülke olduk. Bu duruma niye ve nasıl geldik, üzerinde ciddi ciddi düşünmemiz gerekir. Şimdi hükümeti, samimi olmaya ve atılması gereken adımları cesurca atmaya davet ediyoruz. Bu adımları attıkları zaman, bu halkı arkalarında göreceklerinden kimsenin şüphesi olmasın. Bu adımlara gelince:

-Dolara bağımlılıktan ekonominin kurtarılması lazımdır. Gerekirse İran, Rusya, Çin ile bir olup ciddi bir blok dahi kurulabilir. İthalat veya en azından ihracatın TL cinsinden yapılması temel bir ilke haline gelmelidir.

-Mütekabiliyet kaidesince ABD`nin Türkiye`ye sattığı alüminyum ve çelik gibi ürünlerin vergisini arttırmasına mukabil, Türkiye de ABD`ye ihraç ettiği mallara benzeri vergiler koymalıdır. ABD`nin her düşmanca fiiline karşı mutlaka eşdeğer bir karşılık verilmelidir.

-Her biri ABD`nin küresel sömürüsünün kollarından biri olan meşhur ürünleri ya yasaklamalı veya çok ağır vergiler konularak albenisi bitirilmelidir. Bunlara mukabil yerli ürünler geliştirilmeli, teşvik edilmeli ve vergileri en düşük seviyeye çekilmelidir. Marlboro, Nestle, Coca cola, hamburger gibi ürünler için bu yapılabileceği gibi ürün listesi uzatılarak sağlık sektörü ve hatta silah ve diğer savunma araç gereçlerinde dahi ya yerli alternatifler geliştirilmeli ya da ABD`den ziyade Çin, Rusya, İran gibi ülkelerden tedarik edilmelidir.

-Ekonominin ithalattan ziyade üretim endeksli hale getirilmesi kaçınılmazdır. Kendi kendine yeten bir ülkeye hiç kimse ambargolarla diz çöktüremez. Bu şekilde dışa bağımlılık biteceği gibi istihdam ve işsizlik sorunu da kökünden çözülmüş olacaktır.

Son olarak diyeceğim şudur ki; İslam hukukunun en önemli esaslarından biri kısastır. Kısasta hayat vardır. Bunun hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gerekir.