• DOLAR 34.609
  • EURO 36.29
  • ALTIN 2924.404
  • ...

‘Cumhurbaşkanlığı parlamento sistemi` Sayın Erdoğan`ın 9 Temmuz`da yemin etmesinin ardından fiili olarak başlayacak. Başlayacak başlamasına ancak ülke olarak işimizin çok kolay olmadığını, olmayacağını bilmekte fayda vardır. Bizi çok büyük sorunların, zor süreçlerin beklediğini hepimiz biliyoruz.

Sorunların belki de en önemlisi, Türkiye`nin hem içeride hem de dışarıda henüz yolunu ve rotasını belirlememiş olmasıdır. Eğer bu rota belirlenmiş ve de toplum olarak içimize sinen bir yönde olmuş olsaydı, hep beraber omuz omuza verir ve zor olanı başarırdık. Ancak henüz bu noktada değiliz. Belirlenmiş bir anlayış üzerine başkanlık sisteminin kurulmuş olması büyük avantaj olacaktı. Rotanın belirlenmemiş olması veya Bitlis yerine Tiflis`e yol tutulması, başımızın daha çok duvarlara çarpacağının işaretidir.

Kabul etmeyenimiz olabilir. Bu, bir şeyi değiştirmez. Rotamız meçhule doğrudur. Dış politikamızın esaslarını koymuş değiliz. ABD, AB, israil, Rusya, İran, Suriye, Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleri gibi bizi çok yakından ilgilendiren ülkeler ile bir gün muharip, diğer gün stratejik müttefik olmaya devam ediyoruz. Dostumuzu da düşmanımızı da tanımaz olduk. Bu konseptimiz zir ü zeber. Bu durum, bize çok şey kaybettiriyor.

İç siyasetimizin mihveri her gün değişiyor. Siyaset sahası, bir hakimiyet savaşı meydanına dönüşmüştür. Ağırlığını arttıran siyasi klik, her şeyi kendine göre dizayn ediyor. Sonraki gün başkası geliyor, onun kurduğunu dağıtıp, kendi ağını örmeye çalışıyor. Operasyonların biri bitiyor, diğeri başlıyor. Bu değişimlere göre millilik, ecnebilik tanımlamaları da göreceli hale geliyor. Bir dönem milli olan bir anlayış veya mantalite, sonraki dönem sistemin dışına itilmesi gereken dış uzantılı “hain” olabiliyor. Bir dönem hain olan bir anlayış, yine sonraki dönem kahraman veya vatan sevdalısı övgülerine mazhar olabiliyor.

Bu kavgaların seyrine göre adalet ile güvenlik-istihbarat mekanizmalarımız, “diğer” milli olmayanlara yönelik demoklesin kılıcı veya yağlı urgana dönüşebiliyor. Kimsenin itiraz etmeye güç yetiremediği acımasız birer tasfiye aracı olarak kullanılıyorlar. Yakın tarihte önce Ergenekon, sonra FETÖ, şimdi de Kemalist ve milliyetçi uç fraksiyonlar hükümferma oldular. Hâlbuki özgün, tüm millet için, ortak değerler için suistimal edilmemesi ve geleceğimizin teminatı olan bu erklerimiz suistimallerden uzak tutulabilmeliydiler. Onların görevi iç çekişmelere alet olmak değil, adaletin tesisi, toplumsal emniyetin sağlanması ve “insan” olmalıydı.

Toplum olarak biz, operasyonları olup bittikten sonra görebiliyoruz. Basiret ile alakalı ciddi sorunlar yaşıyoruz. Çözüm süreci bir operasyondu, görmedik. 17-25 Aralık bir operasyondu. Son anda gördük. FETÖ en geniş çaplı operasyondu, halen tam olarak görmemişiz. Millilik safsatası bir operasyondur, görmüyoruz. Her operasyon en önemli değerlerimizi tahrip ediyor. Birlik, beraberlik, kardeşlik, güven ve itimadımızı alıp götürüyor.

Ekonomik bir operasyon yaşıyoruz an itibarıyla. Göstergeler dibi vurduğunda anca anlıyoruz. Faiz lobisi ve döviz kurları üzerinden ekonomimiz yönetiliyor. Tarım ve üretim ülkesi olmaktan çoktan çıktık-çıkarıldık. Sadece inşaat yapan yüklenici bir firmaya dönüştük. İnşaatı da dış destekle yani kredi ile ya da yap işlet devret yöntemiyle yabancıya veriyor ve onları büyütüyoruz. Domates tohumunu, buğday veya mısır tohumunu dahi israilden alır duruma düştük. Aldığımız bütün tohum veya diğer gıdalar da, özellikle israil ve ABD`den alınanları kısır, sağlığa zararlı, GDO`su değiştirilmiş ürünlerdir.

Bu ekonomik operasyon, siyasi olarak da bizi bağımlı hale getirdi, küresel sermayenin esirine dönüştük. Bazı ürünlere getirilen yüksek vergiler nedeniyle ABD`ye mecbur hale getirildik.  Halen millilikten, yerlilikten söz ediyoruz. Biz millilik adına her geçen gün milli olmaktan çıkan bir ülkeye dönüştük. Yerli bir otomobil bile yapamadık.

Hasılı; başkanlık sisteminin milli olabilmesi için 80 milyonu tüm etnik, mezhebi, kültürel ve sosyal tüm hakları ile kucaklayıp kardeşliği tesis etmesi gerekir. Bununla beraber yerli ekonomiye dönülmesi, tarım ve gıda ürünlerinin ithalatının yasaklanarak iç kaynaklarımıza dönüşün sağlanması gerekir.