• DOLAR 34.565
  • EURO 36.059
  • ALTIN 3003.111
  • ...

   Bir insanın kendisinin idrak edemediği bir şeyi başkalarına anlatabilmesi muhaldir. Anlatsa bile karşı tarafın zihninde herhangi bir uyanışa vesile olmaz. Uyanışın olabilmesi için anlatılan şeyin doğru olduğuna önce anlatan kişi inanmalıdır.

  Bu anlamda ‘Şehadeti’ ele alacak olursak, aslında dışarıdan bakanlar nezdinde her dava bir iddiadan ibarettir. Her iddia ise ispat gerektirir. Bir davanın büyüklüğünün derecesi, o dava için feda edilen şeylere nispet edilir. Yani; ödenen bedeller, yapılan fedakârlıklar ne derece büyükse; insanların muhayyilesinde dava da o oranda büyüyecektir.

  Şehadet; bu bedellerin en zirve noktasıdır. Ondan ötesi yoktur…

  Şehadet; kişinin yaşarken etki edemediği insanlara, ölümü ile mesajını ulaştırmasıdır…

  Şehit; iddiasını (dava) canıyla ispatlamış doğruluk abidesidir…

  Şehit; süfli olana sırtını dönmüş ebedi olana talip olmuştur…

  Yaşam ve ölüm arasında ikilemde kalınca, ölmeyi tercih edecek kadar davasına bağlı oluşudur onu yücelten…

  Tüm çekiciliğine rağmen, dünya ile bağlarını koparabilmesidir onu şahit yapan…

  Şahittir O…

  Rabbine, kendine, tüm insanlığa şahittir…

  Bu sebepledir ki şehitler yıkanmaz!

  Onlar bir iddianın ispatıdırlar. Onlar kanlarıyla çıkarlar Yüce Hâkim’in karşısına. Delilleri de, şahitleri de kendileridir.

 Şehid Ali Şeriati’nin şehadete dair yazdığı şu satırlar; insanı bir iddiadan öte, ispatlanmış bir hakikatle buluşturur:

   “İnsanın yaratılışı balçık ile Allah’ın nefesinin karışımıdır. Yani insan; alçakların en alçağıyla ve yücelerin en yücesinden oluşan bir karışımdır. Dini hükümler, ilim, ibadet ve salih amel; kişinin bayağı yönünü üstün yönü karşısında, şeytani yönünü rahmani yönü karşısında zayıflatmak için yapması gereken alıştırmalardan ibarettir.

  Şehadet ise; kişinin ansızın devrimci bir biçimde davranarak, kendi alçak oluşumunu aşk ve iman ateşine atıp tümden ilahi, aydınlık ve iyilik oluşundan ibarettir.

  Şehidin yıkanmaması, kefenlenmemesi ve kıyamette hesaba çekilmemesi işte bundan dolayıdır. Çünkü şehadetten önceki günahkâr kişiyi, bizzat ölerek kurban etmiştir. Böylece huzura kavuşmuştur.”

  Yine iddiasını ispatlamış başka bir şehid olan Şeyh Said, asılmadan önce bir kâğıda şu satırları kaydeder:

 “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Onlar yaşıyorlardır. Lâkin siz o şuurda değilsiniz. Biz muhakkak ki Rabbimize avdet ederiz… Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslam içindir.

 Muhammed Said Palevi”

 Tarih, İslam dininin hakikatini duyurma adına canını feda eden sayısız şehidle doludur. Bu öncü şahsiyetler, yaşarken yaktıkları meşale ile insanlığı aydınlatmaya çalışırken, karanlıktan beslenen yarasa zihniyetliler aydınlığa karşı hücum etmiş kendi tıynetlerinin gereğini yerine getirmişlerdir. Bu zihniyetin sahiplerine göre; bir davayı yok etmek dava öncülerinin bedenlerini ortadan kaldırmakla mümkündür. Bu nedenle zindanlarını Yusuflarla doldururlar. Zindandaki Yusuflar da uykularını kaçırıyorsa o zaman tamamen yok etmeyi tek çare olarak görürler.

 Zira davanın rehberi ölürse davayı öldürmüş olacaklardır. Tarih, uydurma nedenlerle veyahut suikastlarla öldürdükleri kişiler üzerinden defalarca bu hesabın tutmadığını göstermiştir.

  Şehid Metin Yüksel, Malcolm X, Hasan el‑Benna, Abbas Musavi, İskilipli Atıf Hoca, Zelimhan Yandarbiyev, Şeyh Rağıb Harb, İmad Muğniye bu isimlerden yalnız bir kaçıdır. Bu Şehidlerin ortak özelliği davaları olması bir yana, hepsinin şehadetinin şubat ayına denk gelmesidir. Bu tevafuk nasıl bir hikmeti haizdir bunu bilemeyiz. Yalnız bildiğimiz bir şey var ki; o da bu şahsiyetlerin şehadetinden sonra isimlerinin davalarıyla özdeşleşmiş olması ve davalarının ölümsüzlüğünün sembolü haline gelmiş olmalarıdır.

  Velhasılı kelam, sözün özü Yüce Rabbimiz’in kelâmıdır. Ahzab suresinin 23. Ayetinde şöyle buyurmuştur:

“Mü’minler içinde öyle yiğitler var ki, Allah’a verdikleri söze daima bağlı kalmışlardır. Onlardan kimi sözünün gereğini yerine getirip O’nun yolunda can vermiş, kimi de sırasını beklemektedir. Onlar, verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”

  Sırasını bekleyenlerden olma duasıyla…