Çocuğa sorulduğu zaman!
Herkese kendi yaptıklarını soracak ama ilginçtir ki (Kur`an`ın bildirimiyle) çocuklara ise kendilerine karşı işlenen suçların gerekçesini soracak. Yani kendilerinin niçin öldürüldüğü çocuklara sorulacak. “Diri diri toprağa gömülen çocuğa (kıza), hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman!” (Tekvir: 8-9)
Aslında sorulacak olanlar çocukları öldüren katiller iken acaba neden Allah (c.c.) çocuklara sormayı Kur`an`da ön plana çıkarıyor? Öldürülmelerinde çocukların hiçbir günahı olmadığı halde! Zaten olayın vahameti de burada! Düşünün niçin öldürüldüklerini dahi bilmeyen insanlığın masum taifesine, Allah (c.c) soracak: Ey çocuk! Niçin öldürüldün?
Ey katilinin elinde, korkudan yüreği çatlayacak derecede dehşete kapılmış titreyen çocuk!
Ey kendisini diri diri toprağa gömmek için kazdığı çukurda tozlanan babasının saç ve sakalını masumiyetiyle temizleyen küçük ellerin sahibi çocuk!
Ey bayram sevincini alacağı şekerle yaşamak için, çaldığı kapıdan ölü minik bedeni çıkan çocuk!
Ey bedeni parçalanıp sokaklara atılan çocuk!
Ey üç beş kuruş için eve giren hırsız tarafından yatağında bıçaklanıp öldürülen çocuk!
Ey şu azgın insanlığın kara asrında, kendisine hayat hakkı yerine ancak ölüm bulmuş çocuk!
Hangi suçtan dolayı öldürüldün? Günahın neydi? Evet, milyarlar şefkate ve merhamete muhtaç masumiyetlerine ve acziyetlerine rağmen, çocuklara öldürülüşleri sorulacak; öyle ki göklere ve yerlere ağır gelen bu olayın vahameti anlaşılsın. “Senin gibi bir masumiyette ne gibi bir suç bulundu da öldürüldün!? İnsanlık sizin gibi masumları öldürecek kadar mı azgınlaştı!?”
Oysa, çocuklar o kadar masumdurlar ki, sinn-i teklif yaşına kadar Allah onları mükellef dahi tutmamış. İyi ile kötüyü ayırt edecek aklî melekeye ulaşmadıkça da günahsız, masum kabul edilmiştir onlar. Bu yaşlarda ölenleri masum ve temiz bir şekilde cennete koyacak. Yaptıklarından dolayı Allah onları cezalandırmayacaktır.
İnsanlık taifesinin şefkate, merhamete en layık taifesi ihtiyarlar, sakatlar, hastalar, kadınlar, içinde en masumudur bebekler ve çocuklar. Rahman onların masumiyeti ve acziyeti sebebiyle yeryüzüne rahmet edip, bela sağnaklarını tutar. Yani onların varlıkları yeryüzüne rahmet ve hayat vesilesidir. Şayet içimizdeki ağlayan bebeler, beli bükülmüş ihtiyarlar, meleşen kuzular olmasaydı belalar yağmur misali (yağarak) üzerinizden eksik olmazdı. (Hadis-i şerif meali)
Asrımızın bu masum taifesi (çocuk, ihtiyar, kadın...) rüyalarda görülüp akılları baştan götüren kabusları uyanıkken yaşıyorlar: Yıllarca ağır şiddetler görüyor, bıçaklanıyor, boğuluyor, öldürülüyor, parçalanıyorlar...
İşlenen suçlar ve günahlarda azgınlığın sınırları aşıldı. Bazen, toplumun helak olmayı hak ettiği derecede asileştiği tespitini yaparız ki belki bu tespit doğrudur da. Ama gözden kaçırdığımız bir husus daha var. Allah (c.c.), bu toplumu helak edecek olsa korkulur ki, facirleri ile beraber salihlerini de helak etsin. (Geçmiş ümmetler içinde iyiliği emir, kötülüğü nehiy sorumluluklarını terk ettikleri için, salihlerinin facirleri ile beraber helak edildiği kavimlerin varlığı haber verilmiş hadislerde)
İçinde yaşadığımız toplumun ulaşılabilecek bir ferdi cehalet içerisinde şeytana uyup korkunç günahlar işliyor ve cehenneme yol alıyor. Müslümanlık vazifelerimizi yerine getirdik mi acaba? Yeterince ilgilenip hakkı (Allah, ölüm, cennet, cehennemi) bildirdik mi?
Maalesef Müslümanlar olarak genelde günü kurtarma merkezli yaşıyoruz halbuki gençliği, insanlığı kurtarmak adına yanıp tutuşmalıyız. Bu derece isyan içerisinde büyük günahlar işleyenlerin birçoğu cehaletin karanlığında bocalıyorlar. Şefkat ve merhametle imanın nurunu taşımak gerek bu karanlık gönüllere. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen vahşi, gaddar babaları, rahmet ve adalet timsali insanlara dönüştüren bir nuru... Bu, Peygamberi bir nur ve görevdir. Ancak böylece çocuklar, ihtiyarlar, kadınlar ölüm yerine hayat bulurlar.
Şu iyi bilinmelidir ki, mazaretlerimiz, şeytanın elimize tutuşturduğu ancak Allah katında geçerliliği olmayan batıl delillerdir. Doğumunun kutlu günlerini yaşadığımız Hz. Muhammed (sav) kadar mazaretleri olan var mıydı? Her türlü hakaret, işkence, saldırı, dışlamalara rağmen kovulduğu kapılara ve simalara bıkmadan usanmadan defalarca gitmiş. Onları cehennemden kurtarmanın rahmetiyle tutuşup durmuştu.
Karanlıkları aydınlatan ve masumlara hayat olan “Nur”un elçileri olmak duası ile....