• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki; ak ile kara, doğru ile yanlış birbirine karışıyor. Daha doğrusu karıştırılıyor.

“Ak”ı gözümüze sokanların altından “kara” çıkıyor; “kara”nın üzerine gidenlerin daha kara ilişkileri ve hedefleri dışa vuruyor. Memleketin yanlışlarının üzerine gittiğini iddia edenler, aslında uluslar arası büyüklükte yanlışları gözümüzden kaçırıyor.

Hal böyle olunca hesap içinde hesap, oyun içinde oyun kuruluyor.

Bu arada da büyük yanlışlar karşısında küçük yanlışlar, koyu karalar karşısında hafif karalar kendisini masumlaştırıyor.

17-25 Aralık operasyonlarından bahsediyorum. Yolsuzluk gerekçesi ile hükümete yapılan operasyonlar...

O dönemde de ısrarla vurguladık: Hükümet içinde yolsuzluk var; ama FETÖ`nün amacı yolsuzlukla mücadele değil, hükümete darbe yapmak diye. Halk Bankası`nın hedef alınmasının da asıl sebebinin; Türkiye`nin, ABD`nin yaptırımlarla teslim almaya çalıştığı İran ile, Halk Bankası üzerinden geliştirdiği ticari ilişkiler olduğunu belirtmiştik.

Resmin parçaları yavaş yavaş yerine oturuyor.

17-25 Aralık sonrası ABD`de tutuklanan Rıza Zarraf ile ilişkili sürdürülen davada, ABD mahkemesinden, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Halk Bankası eski genel müdürü ve müdür yardımcısı hakkında tutuklama kararı çıktı.

FETÖ`nün 17-25 Aralık`ta operasyon yapıp sonuç alamadığı kişilere, ABD ceza kesti. Kararın gerekçesi olarak da İran`a uygulanan yaptırımların delinmesi gösterildi.

ABD, BM kararı olmadan başına buyruk olarak bir İslam ülkesine yaptırım ve ambargo kararı alıyor, bir başka İslam ülkesi kendi ekonomik çıkarları için bu kararın dışında hareket ediyor ve o ülkenin İslami olduğu iddiasındaki en büyük yapısı, ABD adına kendi ülkesine operasyon yapıyor. Operasyondan sonuç alamayınca da ABD öz gücü ile devreye giriyor.

Bu dahi tek başına FETÖ`nün ABD`nin güdümünde olduğuna yeter bir delildir.

Yine söylüyorum; Ak Parti iktidarında geçmişte yolsuzluk vardı. Sonradan daha da arttı. Ve bu davada ismi geçen şahıslarından tanıdıklarımız, yolsuzluk konusunda savunabileceğimiz kimseler de değil. Ancak mesele yolsuzluk meselesi değil, yolsuzluğun bahane edilerek ülkenin iktidarına uluslar arası güçler nam-ı hesabına operasyon yapma meselesidir.

Gülen Grubu Ak Parti`den önceki bütün iktidarlara tabir-i caiz ise tam bir teslimiyet gösterdi. Ki, Ak Parti iktidarı yolsuzluklar, yasaklar ve baskılar konusunda önceki iktidarlarla kıyas bile edilemez. Yolsuzluklar üzerinden Türkiye`yi batırma noktasına gelmiş iktidarlara en ufak bir sesleri çıkmadı. Millete kan kusturan darbelere ve darbecilere kul köle oldular.

Böyle bir yapının, Türkiye`nin bazı konularda düzelmeye başladığı bir zamanda bu alanlardaki bazı yanlışları gerekçe göstererek memleketi ateşe vermesinin masum hiçbir kabulü ve izahı olamaz.

Ak Parti öncesi Kemalist ulusalcı iktidarların boğazına kadar yolsuzluklarına, her türlü yasaklarına, katliam ve zulümlerine ses çıkarmayanların, Ak Parti iktidarına ölçüsüz ve ülkeyi ateşe verir tarzda savaş açanları ve başkaldıranları mimlemek gerektiğini de not etmek lazım. Bu, başları/bağları derinlerde ve dışarda olanları tespit için önemli bir ölçüdür zannedersem.

Sözün özü; Ak Parti iktidarı sütten çıkmış ak kaşık değil; ancak bundan hareket eden bazı kesimlerin daha kirli hesap ve ilişkileri var.