• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Devlet ve devlet adına hareket edenlerin halka karşı sakin olması gereken bir coğrafyada yaşıyor ve bir süreçten geçiyoruz.

Özellikle de bu sükunetlerini Kürt meselesinde göstermelidirler. Ancak son dönemlerde zaman zaman medyaya düşen bazı görüntüler, bize 80`li ve 90`lı yılların devletini hatırlatıyor. Söz konusu bu yılların devleti, asker-polis devleti idi. Siyasiler (hükümetler) özellikle doğu ve güneydoğuda devlet kontrolünü kaybetmiş, devletin kontrolünü ordunun legal ve illegal yapılarına kaptırmışlardı. Sahada asker-polis terör estiriyordu.

Şüphe üzerine hareket eden asker ve polis, dilediklerini alıyor günlerce en ağır işkencelerden geçiriyordu. Bazen köy basıyor, ibret-i alem olsun diye köylülere ölümler yaşatıyordu. JİTEM tarafından basılıp kadın, çocuk katliamdan geçirilen onlarca köy var.

Arka planda derin devlet, PKK bağlantıları ve bunların, aynı emperyalist merkezlerle ilişkileri; yaşananların, emperyalistlerin Kürt planı ile bağlantısı hakkında söylenecek yığınla söz var.

Ancak olan oldu. Olmuşa ve ölmüşe çare yok. Mesele, olandan ve ölmüşten ibret almak ve bunlardan ders çıkarıp, yol bulmak.

Ak Parti Kürt sorununu çözmek istedi. Bu konuda nihai olmasa da, Kemalist ideoloji üzerine kurulu devlet açısından değerlendirildiğinde, radikal denilebilecek adımlar da attı. Yanlışları ve günahları ile birlikte “çözüm süreci”ne mimarlık yaptı. Sonrasında PKK`nın saldırıları ile çözüm süreci, çatışmalı sürece dönüştü.

Bu arada, 40 yıldır devlet içinde yuvalanmış FETÖ, ordu gücünü kullanarak darbe yapmak istedi. Darbe sonrası deyim yerinde ise devlet içinde taşlar yerinden oynadı. On binlerce asker, polis, vali, kaymakam, üst düzey bürokrat görevden alındı. MHP ile adı konulmamış bir ittifak halinde olan hükümet, görevden alınanların yerine çoğunluk olarak milliyetçi kadroları yerleştirdi.

Tehlike burada başladı. Çünkü Milliyetçi Hareket, 90`lı yıllarda derin devletin iş tuttuğu ve ortak hareket ettiği, Kürt meselesinde Türkçülüğün nefretini kustuğu kesimdir. Yani geçmişin derin devleti ile iltisaklıdır ve Kemalist ideolojinin gövdesinin oturduğu sacayağıdır.

Uygulanan OHAL ve PKK ile devam eden çatışmalı süreç ile birlikte, derin devletlerin her zaman zemin bulabilecekleri yeni olaylar yaşanıyor. PKK ile yaşanılan bir çatışma sonrası Özel Harekat`ın, Şemdinli`nin Şarapan Köyü`nü basması ve köylüleri işkenceden geçirmesi bu türden bir gelişmedir. Köylüler PKK`ya yardım ediyor olsa dahi yapılanlar kabul edilemez. Asker veya polis, kendisini hem iktidar, hem yargı, hem de infaz kurumu yerine koyarsa, işte orada derin devletin oluşumu başlamış demektir.

Hükümet, bu tür teşebbüslere, ağır cezalarla müdahale etmezse bölgede, PKK ile çatışma adına, kontrolü asker ve polise kaptırır. 80`li ve 90`lı yıllar da böyle yaşandı ve o yılların derin devleti de bu şekilde oluştu. O dönemin siyasi iktidarları da olay olay kontrolü askere bu şekilde kaptırdılar.

Şu da bilinmelidir ki; bugün PKK`yı savunan ve ona destek veren Kürtlerin büyük bir kesimi PKK`nın haklılığından, doğruluğundan veya PKK`nın sahip olduğu ideolojiyi benimsemiş olmasından dolayı değil, devletin yanlışlarından ve zulümlerinden dolayı PKK`nın yanında yer aldı. PKK da sahip olduğu propaganda gücünü çok etkili kullanarak, devletin küstürdüğü ve kendisine düşman ettiği Kürt vatandaşları kazanmasını ve tutmasını bildi.

Aynı yanlışları tekrar etmek, PKK`yı daha da güçlendirmektir.