• DOLAR 34.426
  • EURO 36.409
  • ALTIN 2841.577
  • ...

 Pakistan Başbakanı Navaz Şerif`in görevden alınması üzerine yaz­mıştım ve bunun, her ne kadar yüksek yargı eli ile gerçeklemiş olsa da arkasında ordunun olduğu bir yargı darbesi olduğunu anlatmaya çalışmış­tım.

Pek tabi olarak, Pakistan`ın kuruluşun­dan bu yana göreve gelmiş 18 başba­kanın hepsinin görev sürelerini bitirme­den ordu veya yargı darbesi ile görev­den uzaklaştırılmış olması, son görev­den almayı da salt yolsuzluk meselesi olarak ele almayı zorlaştırıyor.

Peki mesele sadece yolsuzluk mesele­si değil de nedir?

Pakistan, yakın siyasi tarihi ve devlet yapısı ile Türkiye`ye benzeyen bir ülke. Türkiye`nin ordu vesayetinde geçti­ği ve ordunun her on yılda bir darbe yaptığı yıllarla aynı özelliklere sahip. Yolsuzluğun vaka-yı adiyeden olduğu dönemler.

Pakistan`da ordu, geçmişte Türkiye`de olduğu gibi, bazen siyasetin elden kay­maya başlayan iplerini tekrar kontrol altına almak için, darbe ile ülke içi bir hesap görür. Bazen de ilişkili olduğu emperyalist güçler adına darbe hesabı görür.

Navaz Şerif`in görevden alınması, ordu­nun ülke içi bir hesabı olabilir. Ancak büyük resimdeki siyasi atmosferde daha çok, son dönemlerde Pakistan`ın dış siyasetinin ABD`de oluşturduğu rahatsızlığın kokusu var.

ABD, Pakistan`ın Çin ile geliştirdiği askeri ve ekonomik ilişkilerden oldukça rahatsızdı.

Aynı şekilde İran ile geliştirdiği ilişkiler­den de rahatsızdı. ABD bu rahatsızlığını, İran ile temelleri atılan doğalgaz boru hattı meselesinde açıkça ortaya koy­muştu.

Pakistan`ın da ABD`den rahatsız olduğu konular vardı. ABD`nin sık sık İHA ile Pakistan içlerinde yaptığı operasyon­lardan rahatsızdı. Pakistan, Taliban ile barış müzakereleri yaparken, ABD`nin Pakistan içlerinde Taliban`a yönelik İHA ile yaptığı operasyonlar, Navaz Şerif`in tepkisi ile, “yürütülen barış müzakere­leri çabalarını baltalıyordu.”

ABD`yi en fazla rahatsız eden, Pakistan`ın Türkiye`deki darbede ve Katar krizinde aldığı pozisyon oldu.

15 Temmuz darbesine karşı en büyük desteği veren ülkelerden biri Pakistan idi. Katar krizinde ise Pakistan Türkiye ile aynı blokta yer aldı. Navaz Şerif`in “Katar`a asker göndereceğiz, her koşulda Türkiye`nin yanındayız” açık­lamasının ABD`yi rahatsız etmemiş olması mümkün değil.

Şimdi daha net anlaşılıyor ki; Katar krizi aslında sadece Katar`ın hedef alındığı bir kriz değilmiş. ABD, başını Suudi`nin çektiği ülkeleri kullanarak suni bir Katar krizi oluşturdu. Bununla hem milyar dolarlık ekonomik hedeflerine ulaştı, hem de bölgesel engel olabile­cek siyasi aktörleri test etti. ABD, Katar krizi ile Katar`ın dostlarını, daha doğru­su Türkiye ve İran bloğunu test etti.

Bölgesel politikalarda her ne kadar karşı karşıya olsalar da ABD`nin nihai hedefinde Türkiye ve İran`ın olduğu bir realite. ABD Katar krizi ile, İslam ülke­lerinden bu blokta yer alabilecekleri ortaya çıkardı. Bu bloğa yakın zayıf halka olarak da Pakistan`ın başındaki Navaz Şerif`i gördü ve Navaz Şerif`i devre dışı bıraktı.