• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Elimde Muhammed Esed`in kendi hayatını anlattığı “Mekke`ye Giden Yol” adlı kitap var. Bugünlerde bu kitabı okuyorum. Muhammed Esed, dedesi haham olan Avusturyalı tutucu Yahudi bir ailenin çocuğu iken genç yaşta İslam`a girmiş biri. Kitapta okuduğum bazı bölümler, bugünlerde Mescid-i Aksa`da yaşanan ve gittikçe tırmanan gelişmeleri ilgilendirdiği ve bu gelişmelerin sebebi olduğu için sizlerle paylaşmak istedim.

Yazının başlığı “Yahudilikten İslam`a geçmiş birinin dilinden Siyonistler” olması gerekirdi denilebilir. Ancak kitaptan yazıya aktaracağım bölümler, M. Esed`in İslam`a geçmeden önceki hayatından olduğu için bu başlığı attım.

Kitabında da belirttiği gibi kendisi Kudüs`e ve Arap ülkelerine gidip, Arapları, Müslümanları ve İslam`ı tanımadan önce her Batılı gibi İslam`a, Müslümanlara ve Araplara baktığını söylüyor.

“Filistin`e gelinceye kadar burasını bir Arap ülkesi olduğunu hiç düşünmemiştim. Şüphesiz, bölgede “bazı” Arap topluluklarının da yaşadığını az çok kestiriyordum; ama onları çöl çadırlarında yaşayan göçebeler ve basit ilkel vaha sakinleri olarak tasarlıyordum hep. Çünkü ilk zamanlar, Filistin hakkında okuduklarımın çoğu Siyonistler tarafından yazılmış kitaplardı...

1922`de Filistin`de her bir Yahudi`ye karşılık beş Arap`ın yaşadığını ve bu son derece belirgin nüfus farkından kalkarak, buranın bir Yahudi memleketi olmaktan çok Arap memleketi olduğunu nereden bilebilirdim.

Bu durumu, o günlerde karşılaştığım Siyonist Hareket Komitesi başkanı Mr. Ussyshkin`e belirttiğim zaman gördüm ki, Siyonistlerin Arap nüfus üstünlüğünü hesaba katmaya niyetleri yoktu pek; onların gözünde, Arapların siyonizme gösterdikleri tepki de öyle gerçek bir önem taşımıyordu...

Yahudiler buraya, yurduna dönen kimseler gibi gelmiyorlardı; ülkeyi Avrupalı modellere uygun, Batılı amaçlara göre tasarlanmış bir yurt haline getirmek niyetini güdüyorlardı daha çok. Sözün kısası, evin içindeki yabancılar durumundaydılar. Ve bunun için de, Arapların kendi yurtlarının göbeğinde bir Yahudi yurdunun oluşturulması fikrine kesin bir direniş göstermelerinde herhangi bir haksızlık yoktu bence; tersine, görüyordum ki haksızlığa uğratılan, zora koşulan taraf Araplardı ve bu haksızlığa karşı meşru bir savunma eylemi içinde bulunuyorlardı...

Kendim de Yahudi kökenli olmama rağmen, siyonizme karşı başından beri güçlü bir muhalefet beslemişimdir içimde. Araplardan yana beslediğim kişisel sempati bir yana, büyük yabancı güçler tarafından desteklenen Yahudi göçmenlerin, ülkede nüfus çoğunluğunu sağlamak yolundaki niyetlerini hiç de saklamadan, bu ülkenin gerçek sahibi durumundaki insanları saf dışı bırakmak istemelerini kesin olarak ahlak dışı buluyordum. Ve sonuç olarak, ne zaman Arap-Yahudi sorunu gündeme gelse –ki bu şüphesiz sık sık oluyordu- ben Arapların yanında hissediyordum kendimi. Bu tutumum, o günlerde karşılaştığım Yahudilerin, pratik olarak kavrayabilecekleri bir şey olmaktan uzaktı şüphesiz. Arapların ne düşündüğü onları hiç mi hiç ilgilendirmiyordu... Filistin`in Yahudilerin yasal mirası olduğu sloganı, herkesin tartışmasız kabul ettiği tek yasa, tek nas durumundaydı...

“Filistin kimlerin ulusal yurdudur?” Önümüzdeki yazıda bunu aktaracağım inşallah.