İhvan`ın kanı, Gazze`nin ahı!
Kılıcını kuşanan Molla Said, Mustafa Paşa`ya gider. Mustafa Paşa ve topladığı bölge ulemasını ilzam eder. Mustafa Paşa ile at yarışına çıkarlar. Molla Said`e gayet serkeş ve talimsiz, hiç binilmemiş bir at hazırlanır ve bindirilir. Amaç ise, Molla Said`i atın hışmına uğratıp zayı etmekmiş. Molla Said`in kontrolünden çıkan at, çocukların olduğu yere yönelir ve iki ayağını kaldırarak Cizre ağalarından birinin oğlu olan bir çocuğun omuzları arasına vurur.
Çocuk hareketsiz, meyyit suretinde görününce, çocuğun öldüğü zannı ile ağanın adamları hançerlerini çıkarıp Molla Said`i öldürmek isterler. M.Said, hemen rovelverine el atar ve adamlara hitaben “Hakikate bakılırsa çocuğu Allah öldürmüş, zahire bakılırsa çocuğu at öldürmüş. Sebebe bakılırsa Kel Musto öldürmüş. Çünkü bu atı o bana verdi...” der.
Aslında hayatın yaşanan pek çok olayları bu üç boyut üzerine vücud bulur: Hakikat, zahir, sebepler. Çoğu olaylarda görünen, hadisenin zahiri yüzüdür. İnsanların çoğu, bu zahiri yüzü sadece görür ve olayın hakiki faili ile gerçek sebeplerini de bu zahirden ibaret sanırlar.
Ayrıca uzun zaman dilimi neticesinde gerçekleşen olayların, zamanın uzunluğu paralelinde yayılmış sebepleri olabiliyor. Toplumsal olaylar bu türden, uzun zaman dilimi içerisinde birikmiş sebeplerin neticesidir.
Bu sebeplerin yolun tarihlilerini görüp uzak tarihlilerini görmemek; zahirini okuyup, hakikatini okuyamamak yüzeysel ve ucuz, tahlilciliktir. Ya da kurulu düzenlerin bekası, halkların ve idarelerinin şekillendirilmesi adına toplum mühendisliği yapmaktır. Egemen güçlerin çıkarlarına, ideolojilerine ve hayat anlayışlarına zıt gerçeklerin üzerine örtmek, daha az zararlı bazı gerçekleri de kerhen dillendirmektir.
(Bu yüzeysel ve ucuz tahlilcilik ile kurulu düzenlerin bekası için toplum mühendisliği, Türkiye`de de Güneydoğu ve çevresinde uzun yıllardır yaşananlar için yapılıyor.
Kürt meselesi, ekonomik, geri kalmışlık gibi sebeplere bağlanılıyor ki, bunlar asıl sebepler değildir. Asıl sebep ise, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren devlet sistematiği içerisinde bölge halkının yaşadığı baskı, zulüm ve ölümlerdir. Öncelikli olarak dini, sonrasında da kavmi kimlik ve yaşam haklarının inkârıdır. Müslümanlıklarına ve kürtlüklerine duyulan düşmanlıktır.)
Asıl konumuza dönersek; bana göre, Arap ülkelerindeki toplumsal ayaklanmaların bir tek hakikati, iki temel amili vardır. Bu amillerden birincisi, geçen haftaki yazımda işaret ettiğim Gazze özelinde Filistin meselesidir. Kısacası Arap liderlerini, diktatörlerini Gazze`nin azaba dönüşen ahı tuttu.
Yüzyıla yakın bir zamandır, kendi ırkından ve dininden kardeşleri olan bir halk kıyımdan geçiriliyorken, Arap liderler bu zulme ve acılara ya kör ve lakâyd kaldı ya da israil ve Batı ile işbirliği içerisinde yaşananlara çanak tuttular. Filistin`in gözü yaşlı, yürekleri kan ağlayan anneleri ve masum evlatları, malumiyetleri ile Allah`a el açıp, kendilerini yardımsız bırakan ve israil ile işbirliğine giden Arap diktatörlerine beddua ettiler yıllarca. Sadece bu mazlum dualarının tesiriyle de olsa Allah, saltanatlarını başlarına geçirmez mi, hayatlarını kabusa çevirmez mi sandılar.” Mazlumun duasından sakının, çünkü onunla Allah arasında perdeler kalkar.”
Allah-u Tealâ, her şey için bir zaman tayin etmiştir. Hikmet ve sabırla işlerin miadını gözetir. Kulların aceleciliği ile hareket etmez. “Geç olacak şeyleri acele istemeniz birşey sağlamaz! Çünkü Yüce Allah, hiç kimsenin acele etmesi ile acele etmez” (Hadis-i Şerif meali) “Allah imhal eder (mühlet verir), ihmal etmez, (azabla) yakaladı mı da fevt etmez.”
“Sakın Allah`ı, zalimlerin yapmakta olduğu şeylerden gafil sanma! Onları, ancak kendisinde gözlerin dehşetten donup kalacağı bir güne erteler.” (İbrahim / 42)
İkinci amil de işte, Arap ülkelerindeki genelde tüm Müslümanların özelde de İhsan-ı Müslümin mensuplarının yaşadığı akla-hayale gelmez bu zulümlerdir. Akan kanlar, verilen canlar ve ödenen bedellerdir. Allah, her amelin karşılığını er veya geç verecektir. Yine yüzyıla yakın bir zamandır, Arap ülkelerindeki Müslümanlar ne zulümler yaşamadı ve ne bedeller ödemedi ki! Akıl idrakte zorlanıyor, kalp dehşete kapılıyor.
Suriyeli bir genç, yönetimin zulmünü anlatırken bir örnek vermiş ve her şeyi Suriye`de unutup, başka yerde anlatmamam konusunda beni sıkı sıkıya tembihlemişti. Kırk yıldır haber alınamayan Müslümanların varlığından bahsederken “Bizim bir komşumuz da bunlardan biri. Ailesi 15-20 yıl önce, bırakın nerede olduğunu, yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için 5.000 $ (10.000 $ da demiş olabilir) rüşvet vermişlerdi de yaşadığını ancak öğrenebilmişlerdi. Şimdi ise ne haberleri var ne de sorabiliyorlar. Çünkü soranı da götürüyorlar” dedi.
Arap toplumları, başlarındaki diktatörlerin demirperde yönetimleri altında böyle zulümler yaşadı. Bu zulümler korkunç bir toplumsal baskı oluşturmuştu. Her baskı rejiminin doğal sonucu olarak ülkenin zenginlikleri, yönetim ve yönetime yakın çevre içinde sermayeye dönüştürülürken, halk giderek yoksullaştı. Son kertede işsizlik, yoksulluk ve özgürlük, meşru başkaldırı sebepleri olarak zahire yansıdı.
Zahirin dışında, hakikati ve asıl sebepleri de gözden kaçırmamak gerekir: “Hakikate bakılırsa zalimleri Allah deviriyor, zahire bakılırsa işsizlik ve yoksulluk deviriyor. Sebebe bakılırsa Gazze`nin ahı, İhvan`ın kanı ve acıları deviriyor.”
İbret almak duası ile...