• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Anayasa değişikliği ile ilgili kısa bir değerlendirmemi sosyal medyada paylaşmıştım. Biraz daha genişleterek burada tekrar değinmiş olayım:

1- TBMM`de oylanan maddelerin bir kısmı olumlu adımlardır. (Yargının bağımsızlığı yanında tarafsızlığının vurgulanması, askeri mahkemelerin kaldırılması, seçilme yaşının 18`e çekilmesi vs). Bir kısmı ise, yetki alanında ilerisi için çok ciddi riskler ve sakıncalar barındırıyor. Evet, Türkiye`de başta siyasallaşan yargı alanı olmak üzere, 90 yıl boyunca devletin bütün yapısı içinde kökleşmiş rejimin ıslahı için, otoriter bir sürece ihtiyaç var. Erdoğan`da da fazlası ile bu otoriter kişilik var. Ancak bu, “her şey yolunda gitti ve gidiyor”, “asayiş berkemal” manasına gelmiyor ve bütün riskleri ortadan kaldırmıyor. Her şeyden önce bu süreç adalet üzerine bina edilmeli. Ancak bu konuda ciddi endişeler var ve bu endişeleri besleyen, şoför ve muavin kaynaklı yaşanmış çok ciddi yol kazaları var.

Toplum muhafazakârdır, dolayısıyla devlet başkanı veya cumhurbaşkanı her zaman muhafazakâr olur garantör anlayışı da bir yanılgıdır. Yarın Erdoğan sonrası suret-i haktan görünen (sonradan Mason olduğu ortaya çıkan “Nurlu Süleyman” misali) biri, muhafazakâr bir topluma pekâlâ seçtirilebilir. Böyle birinin bu yetkilere sahip olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Evet, Türkiye`de bir sistem sorunu vardı. Ve her sistemin riskleri var. Ancak Türkiye`de her şeyden önce bir adalet sorunu var, adalete dair atılacak adımların hiçbir riski de yoktur. Bilakis adalet, bütün sorunlarımızın çözümü olur. Değişiklik sonrası, ülkede her yönü ile adalet tesis edilmezse, bu değişiklikle ülkenin gelecek kuyusu kazılmış olur.

2- Her şeye rağmen değişiklik, bir anayasa değişikliği teklifidir. Bu ülkenin benimsediği yönetim şekli için de TBMM`de medenice oylanması gerekirdi.

3- Kararı verecek olan halktır. Muhalefetin yapacağı; yasal çerçevedeki karşıt haklarını kullanmakla beraber, halkı ikna etmeye çalışmak olmalı. Sonuç ne olursa olsun halkın iradesine saygı göstermeli.

Bu arada değişiklik teklifi sahipleri de erken seçimi, “aba altından sopa” olarak gösterip halkın iradesini baskı altına almamalı.

4- TBMM`yi tekme tokat kavga alanına çevirmek, vekiller olarak birbirlerini ısırmak; bizzat ideal model olarak ortaya koyanlar tarafından “demokrasi”ye inanılmadığının bir göstergesidir. Demokrasi, demokrasi diyenlerin eli ile TBMM`de katlediliyor. Yeri geldiğinde “demokrasi”nin, “helvadan bir put” olarak sahipleri tarafından yenildiğine hep beraber bir kez daha şahit olduk.

5- TBMM`deki görüntüler, sadece “demokratik çelişki”nin veya “demokrasinin iflası”nın göstergesi değil, aynı zamanda halka kötü bir örneklik ve halkı tahriktir. Temelde Kemalist rejimin sebep olduğu toplumsal kutuplaşmalar ve çatışmalar, bugünlerde çok tehlikeli bir şekilde TBMM üzerinden derinleştiriliyor.

6- Meclisteki partiler harareti yüksek bir coğrafyada yaşadığımızı, bu coğrafyanın yangın yerine dönmüş olduğunu ve toplumdaki kırılgan kutuplaşmaları göz önünde bulundurarak, kin ve düşmanlığı artıracak tavırlardan uzak durmalı. Sorumlu siyaset ve sorumlu siyasetçi örneği sergilemeli.

7- Ülke hepimizin ve hepimiz bu gemideyiz. Bu gemi batarsa hepimiz boğulur; bu ülke yangın yerine dönerse hepimiz yanarız. Çokça “SÜKÛNET!”