• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Eski zamanların birinde sultanlardan biri, bir kış gecesi tebdil-i kıyafet ederek şehir turuna çıkmış. Yolunun üzerinde olan bir camiye girmiş. Bir köşede oturmuş, soğuktan ürperen iki fakir görmüş. “Acaba ne konuşuyorlar” diye yanaşınca, birinin diğerine mizahla şöyle dediğini duymuş: “Yarın cennete girdiğimiz zaman asla Sultanın cennete girmesine izin vermeyeceğim. Şayet cennetin duvarlarına yaklaştığını görürsem, ayakkabımı çıkarıp kafasına kafasına vuracağım. O, sarayında  saadet içinde yaşıyor, biz de burada soğuktan donuyoruz! Sonra da cennette bize komşu olacak, ben böyle komşu istemiyorum.”

Bunları duyan sultan, saraya dönüp adamlarını camiye göndermiş ve iki fakiri saraya getirtmiş. Sultanın adamları, iki fakiri yeni eşyaların ve yatakların olduğu bir saray odasına yerleştirmişler ve onlara “burada yatacak ve yiyip içeceksiniz. Sonra da sultanımıza dua edeceksiniz. Cennette de size komşu olmasına itiraz etmeyeceksiniz. Çünkü o, iyi kalpli biri, öyle değil mi?” demişler.

Amacım size masal anlatmak değil tabi ve bunlar da masal değil hakikatte. Tarihte benzeri pek çok örnek yaşanmış. Halkının ahvalini öğrenmek ve sıkıntıları ile ilgilenmek için, adil idareciler kıyafet değiştirip halkın içine karışmışlar.

Zamanın değişmesine bağlı olarak yöntemler değişebilir ama adil yöneticiler her zaman halkın durumu ile bizzat ilgilenmek için zamanın şartlarında yöntem geliştirmişlerdir. Her zaman halka ulaşmış, halk da kendilerine ulaşabilmiştir. Halktan korkmamışlardır. Bilakis “Hak”tan korktukları için halka yakın durmuşlardır.

Zalim yöneticiler ise, genellikle otoriteyi ellerine almış ve saraylarına kapanmışlardır. Güçlü ordular ve istihbarat ağları oluşturmuş, mutlak otorite ile halkı idare etmeye çalışmışlardır. Ancak hiçbir zaman güven içinde yaşamamışlardır. Hep halklarından korkmuşlardır.

Bugün karışık olan ülkelere bakın, ülke karışmadan önce, bütçelerinin %70-80`nini orduya, polise ve istihbarata yatıran ülkelerdir bunlar. Bu ülkelerin bütçelerinden eğitime ayırdıkları pay, %1 civarında ve bazılarında bu oranın da altındaydı.

Adalet yerine, güç üzerine mutlak bir hakimiyet sağlamaya çalışmışlardır ancak bir şeyi unutmuşlar ve unutuyorlar: Beşerde mutlak hakimiyet, mutlak mefsedettir (bozgunculuktur).

Devlet bütçelerini orduya ve istihbarata harcayanlar, aslında çok daha sağlam ve kolay bir yol olan adalet ile halkın bağlılığını sağlayabilirlerdi. 

Adalet istişaredir, paylaşımdır, ortaklaşmadır. İstişarenin, paylaşımın ve adaletin olduğu yerde itaat, gönülden bağlılık vardır, huzur vardır. 

Yönetimlerin gerçek dostu ve bekasının teminatı, idarede uyguladıkları adaletleridir. Yönetimlerin gerçek düşmanı ve gelecekte tahtlarını yerle bir edecek olan da idarede uyguladıkları zulümleridir. Tarihin şehadetiyle sabittir ki, yöneticiler için adaletten daha büyük dost, zulümden daha büyük bir düşman yoktur.