• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bu memlekette namusu en çok kirletilen şey nedir, diye sorsanız, tereddütsüz “adalet” derim. Ve ne acıdır ki, bu ülkede adaletin namusu devlet eli ile kirletilmiştir.  

18 Ağustos`ta Yasin Börü ve arkadaşlarının Ankara Adliyesi`nde görülen dava duruşmasına katılmıştım.

Duruşma boyunca dikkatimi, mahkeme heyetinin arkasındaki duvar yazısı çekti. Durup durup bu yazıya takıldı gözlerim: “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR.”

Hem görülen dava hem de yılların yaşanılan adaletsizliklerinin oluşturmuş olduğu hafıza, yüce bir hakikati kendinde barındıran bu cümleyi bende öyle soğuttu ki... Mahkeme duvarına asılı cümlede bahsedilen adalet bizi sevince boğması gerekirken, hasretle yüreğimi burktu.

Bu cümleye her baktığımda içimden, “adaletin olmadığı yerde mülk (hükümranlık), temelinden sarsılmış demektir” dedim.

Maalesef cumhuriyetin kuruluşu, zulümler üzerine olduğu için, devlet mülkünün (hükümranlığının) temeli zelzeleler geçirdi yıllarca. Bugün devlet içi ve toplumda yaşanan ne kadar sorun varsa, temelinde rejimin üzerine bina edildiği zulüm sistemi olduğunu her vicdan sahibi taktir edecektir. 

1 Eylül itibari ile yeni adli yılın açılışı gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi`nde yapılan adli yıl açılış töreni, katılıp katılmama tartışmaları gölgesinde geçti. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi`nde yapılması doğru muydu, bana göre de tartışmaya açık bir konu. Ancak adli yıl açılışı ile ilgili devletin başı, siyaset kurumları ve hukukçuların öncelikli tartışması gereken mesele, törenin yapılacağı mekan değildir.

Adli yılın açılışı münasebetiyle zarf konuşuldu ama mazruftan kimse pek bahsetmedi. Halbuki biz her zaman zarftan ziyade mazruf diyoruz; önemli olan, asıl olan mazruftur diyoruz.

Adli yılı konuşacaksak mazrufu, yani “adaleti” konuşmamız lazım. Ancak kimsenin aklına mülkün temeli olan “adalet” gelmedi. Adalet bekleyen binlerce, on binlerce, yüzbinlerce, hatta halklar düzeyinde milyonlarca mağdur gelmedi aklına.

Devlete sırtını dayamış, ismi devlet ile anılmış olanların mağduriyeti konuşuldu günlerce ekranlarda. Bu konuda gerçek mağdurlar ile de mağdur rolüne bürünenler birbirine karıştırıldı. 

Kimsenin aklına 28 Şubat ve FETÖ`nün gerçek mağduru olan sıradan vatandaşlar gelmedi, gelmiyor. Bu ülkede adalet “devletlü”den yana işliyor, herkes “devletlü”yü konuşuyor, herkes “devletlü”yü konuşturuyor, “devletlü” değilseniz görülmüyorsunuz maalesef.

Darbe sonrası FETÖ konuşuluyor. Siyasiler ve ekranlar FETÖ`nün yaptıklarını anlatıyor her gün. Ama nasıl bir maharet ise; herkes canavardan bahsediyor ama canavarın yıllardır parçaladığı, yaraladığı masumları kimse görmüyor.

Bugünlerde 28 Şubat ve FETÖ mağduru aileler, cezaevleri önlerinde basın açıklamaları yapıyor. Yakınları yıllardır haksız yere cezaevlerinde olan anneler, babalar, eşler, çocuklar bize de “adalet” diyor.  Öyle bir diyorlar ki, insan olanın yüreğini dağlıyorlar. Mesela bunlardan 20 yaşlarında genç bir kız, cezaevi önünde kendisine uzatılan mikrofona, adaleti kalbinden vuran şu acıklı cümleleri kullanıyor:

“17 yıldır babam cezaevinde, 17 yıl cezaevlerine gidip geldim, ben cezaevleri önlerinde büyüdüm (ve küçük kardeşini göstererek) kardeşimin de cezaevleri önlerinde büyümesini istemiyorum, onun da benim yaşadıklarımı yaşamasını istemiyorum.”

Bu, mazlumun ahıdır ve bu ah, müsebbiplerini ve sorumluluk sahiplerini yakar! FETÖ`yü yakan bu ahtır, derin devleti yakan bu ahtır, PKK`yı yakan bu ahtır. Benden söylemesi...      

Sn. Cumhurbaşkanı külliyede yapılan törende, darbe yapan askerlerin vurulmadan yakalanıp adalete teslim edildiklerini söyledi. Bunların yargılanmalarının bir an önce bitirilmesi gerektiğini, “geciken adaletin adalet olmayacağını” vurguladı.

Evet, “geciken adalet adalet değildir.” Ama herkes için. Sadece devlete sırtını dayamış veya ismi devlet ile anılmış kimseler için değil. Aynı zamanda devlet içi yerleşik güçlerin zulmüne uğramış kimseler için de adalet! Ve özellikle de bunlar için “adalet.”

Bu aileler yaşadıkları bütün mağduriyetlerine ve acılarına rağmen izzetlerini koruyorlar. Biz af istemiyoruz, yeniden yargılanma istiyoruz, yani biz Hz. Yusuf gibi izzetimizi, onurumuzu istiyoruz. Biz suçlu değiliz ki af dileyelim. Biz zulme uğramışız, yeniden yargılanma istiyoruz, diyorlar.

Devletin yapması gereken, bu onurlu mağdurları “affetmek(!)” değil, yeniden yargılanmanın önünü açmak, mağdurlardan özür ve af dilemektir.

Devlet, icraatları ve kararları ile yıllarca “adaletin namusunu” kirletti. Şimdi “adaletin namusunu” temizlemek, yine devletin elinde ve sorumluluğunda. Devlet anayasada, idarede, yargıda, kısacası her alanda adaleti tesis ederek, namusunu temizlemelidir. 

Ve bugün devletin namusu ‘Sur`da. Sur halkı adalet bekliyor. PKK-devlet çatışmasında büyük mağduriyetler ve acılar yaşadılar. Zarar tespitlerindeki komik rakamlar onları bir kez daha mağdur ediyor ve yıkıyor. Önümüz kış ve evlerine dönen bu ailelerin çoğunun evleri oturulacak durumda değil, ihtiyaçlarını da karşılayamıyorlar.