• DOLAR 34.446
  • EURO 36.302
  • ALTIN 2836.87
  • ...

Geçen hafta içinde Türkiye`de ümmet ile ilgili iki önemli gelişme oldu. Biri, İstanbul`da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı`nın 13. Zirvesi idi. Diğeri de Peygamber Sevdalıları Platformu tarafından Diyarbakır`da gerçekleştirilen  “Vahdet ve Kardeşlik” konulu Kutlu Doğum etkinliği idi. Kâğıt üzerinde her iki oluşumun da ümmete ve İslam coğrafyasına dair ortak hedefleri ve amaçları olsa da Peygamber Sevdalıları Platformu, Diyarbakır`daki Kutlu Doğum etkinliği ile bu hedef ve amaçları pratize etmede daha gerçekçi ve başarılı oldu. Çünkü kendi imkânları ve şartları çapında ümmetin asli unsurlarını ve temsilcilerini bir araya getirdi. Sırtını herhangi bir mezhebe ve mezhepsel güce, ırka ve ırkçı güce veya devlete dayamayan Peygamber Sevdalıları Platformu`nun ortaya koyduğu pratik ve reçete, ümmette kabul gördü ve takdir edildi.

Çünkü vahdet ve kardeşliği sadece sözle dile getirmiyor, pratiğinde de bunu sergiliyorlar. Hatta o derece ki iftiralarına, ithamlarına, hakaretlerine ve zulümlerine uğradığı Müslüman kardeşlerine karşı dahi bu anlayışın önceliği ile hareket ediyorlar.

Ortaya koydukları reçetede de adaleti ve ümmetin maslahatını esas alıyorlar ve önceliyorlar. Sadece ümmetin değil, coğrafyanın ve insanlığın maslahatını da göz önünde bulunduruyorlar. Yalnız doğruyu ve hakkı ortaya koymuyorlar, doğru ve hak için atılacak adımların da doğru ve haklı olması, doğru sonuçlar doğurması gerektiğini de söylüyorlar. Haklı ve doğru da olsa yanlış sonuçlar doğuran adımlara ve ümmet içi düşmanlıklara karşı çıkıyorlar. Adaleti sadece haklılıkta ve doğru olmakta değil, eylemler ve sonuçları üzerinden de değerlendiriyorlar. Sözü uzatmaya gerek yok, işte 14 maddede ne söyledikleri:       

1. Ümmetin her cüz`ü bir bedenin azaları gibidir. Ümmetin bir cüz`üne yapılmış haksızlık ve zulmü tamamına yapılmış kabul ederiz. 

2. Diller ve renkler Allah(cc)`ın ayetleridir. Farklılıklar, Rabbimizin buyurduğu üzere “TANIŞMAK” içindir;  farklılıkların tefrikayı körüklemek, üstünlük taslamak için kullanılması kabul edilemez.  

3. Ümmetin her zaman olduğu gibi ittihada, birlik ve beraberliğe, ihtiyacı vardır. Ümmet, bir ve beraber olursa güçlüdür.

4. Müslümanlar kardeştir.  Kavmî farklılıklarımız birbirimizi dışlamamıza; birbirimize karşı üstünlük taslamamıza sebep olmamalı; mezhep farkımız birbirimize düşmanlık yapmamıza yol açmamalıdır.                                                                                                           

5. İslam ülkeleri ve Müslüman toplumların nüfusları oranında temsil edileceği bir kurul oluşturulmalı;  bu kurul, ümmeti ilgilendiren her konuda kararlar alabilmeli, bu kurulun aldığı kararlar her İslam ülkesi ve toplumunu bağlamalıdır. 

6. İslam  âleminde huzursuzluğun asıl nedeni,  dış güçlerin İslam âlemine müdahalesi ve işgalci siyonistlere huzur temin etme hırslarıdır. Dış güçlerin İslam âlemine müdahalesi son bulmalı, siyonistlerin işgal ettikleri topraklardan çıkartılması İslam ülkelerinin öncelikli hedefi olmalıdır. 

7. Müslümanlar,  şerde değil hayırda yarışmalı,  iyilik ve  takva üzere  yardımlaşmalıdır. Müslümanların birbirleriyle çatışması sadece düşmanlarına yarar. Müslümanların birbirleriyle çatışmasına sebebiyet verecek her tür söylem ve tutumdan bütün Müslümanlar kaçınmalıdır.

8. İslam  âleminin sulh içinde olması,  bütün Müslümanların  ve bütün insanlığın  yararınadır. Her Müslüman, İslam  âleminde sulha hizmet etmelidir.

 9. İslamsız bir Türklüğün,  İslamsız bir Kürtlüğün,  İslamsız bir Araplığın Allah`ın katında hiçbir kıymeti yoktur.  Hepimiz İslam`la şeref kazandık.  Kürd`e de Türk`e de Arab`a da şeref veren aziz ve muazzez İslam`dır.                                                                        

10. Başımıza  gelen musibetler,  İslam`dan uzaklaşmamızdan kaynaklanıyor.  Bu musibetlerden kurtulmamız,  yeniden nefsimizden ailemize,  ailemizden toplumumuza,  toplumumuzdan devlet idaresine hayatın bütün alanlarında İslam`a sarılmamızla mümkündür. 

11. “Allah(cc), her hak sahibine hakkını vermiştir.”  Talep edilmesine bakılmaksızın Allah`ın vermiş olduğu bütün haklar sahiplerine  verilmelidir. 

12. Diller,  Allah`ın ayetlerindendir.  İslam,  hiçbir  dilin yasaklanmasına izin vermemiş,  aksine bütün dillerin gelişmesine imkân sağlamıştır.  Hiçbir dile yönelik kısıtlama  ya da yasaklar kabul edilemez.  Hiçbir Müslüman bu yasaklardan yana  olmamalıdır.              

13. İslam,  kimliğimizin esasıdır.  Halkımızı İslam`dan koparmaya  çalışmak özünden koparmaya çalışmaktır.  Hiçbir  güç,  bugüne kadar halkımızı İslamî kimliğinden  koparamadı,  bundan sonra da koparamayacaktır.  Bu yönde bir çaba içinde olanlar,  bu  gerçeği görmeli;  Müslim, gayrimüslim herkese zarar veren bu tür çabalara artık son verilmelidir.

14.  Sorunlarımızı çatışarak değil,  sulh içinde çözersek hepimiz huzur ve selameti buluruz. Hepimiz, öncelikle sulhtan yana olmalıyız.

Tam bir manifesto değil mi? Amasız, lakinsiz adalet diyorlar, kardeşlik diyorlar, vahdet diyorlar, ümmet diyorlar ve küçük çapta ümmeti bir araya getiriyorlar. Kardeşliğin, vahdetin zor olduğu, ümmet demenin hakir görüldüğü bir zamanda bunu yapıyorlar.

Peygamber Sevdalıları bu zorlukları göğüslüyor ve bunların aşılabilecek zorluklar olduğuna inanıyorlar. Nisan`ın 20`sinde İdeal Gençlik Topluluğu`nun Batman Üniversitesi kampüsü açık alanında yaptığı etkinliğe konuşmacı olarak katıldım. Topluluk adına konuşan Araştırma Görevlisi Ömer İmir Hocanın insanı/Müslümanı özüne davet eden bu duyguları inanç konusunda her şeyi ifade etmeye yetiyor:

Saygıyı, hoşgörüyü, merhameti, adaleti, affetmeyi, dürüstlüğü, paylaşmayı, sabrı hayatımıza hakim kılmak, gökdelenler inşa etmekten, şirketler kurup yönetmekten, uzayın derinliklerinde ya da DNA moleküllerinde incelemeler yapmaktan daha mı zor?

Kalplerdeki kin ve nefret duygularını, hırs ve intikam arzularını parçalamak, atomu parçacıklara ayırmaktan daha fazla mı çaba gerektiriyor? Yüreklerde sevgi, muhabbet, şefkat üretmek, kocaman fabrikalar kurup silah üretmekten daha mı masraflı ve zahmetli?