• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Günümüz dünyasında savaşlar sadece askeri güç ile verilmiyor. Ordu olarak süper güce sahip devletler sadece bu güçlerine sırtını dayayıp, bunlarla hareket etmiyor. Yaşadığımız dünyada ordu gücü ne kadar önemli ise masa başı oyunlar, propaganda savaşı ve algı stratejisi de o kadar etkilidir. Bu sebeple bugün, askeri güç kadar düşünce enstitülerine ve stratejik araştırma merkezlerine önem veriliyor.

Devletler güce ve başarıya bu kuruluşların çalışmaları ile ulaşıyorlar. Bu kuruluşlar aslında bir yönüyle, birçok aklın ortaklaştığı bir istişare kültürüdür. İstişare derken, bu kavramın İslam ile ilişkisini kurup, bunları hayır kuruluşu olarak düşünme yanılgısına düşülmemeli. İstişare kültürü şerde de olsa verim verir ve başarı getirir.

Dünya üzerindeki güçlü ülkelerin başarısının ve gücünün arkasında bu düşünce kuruluşları vardır.

ABD ve Batılı ülkeler düşünceye yatırım yaptıkları için güçlendiler ve başarılı oldular. 2010 verilerine göre dünya üzerinde yaklaşık 5800 thınk tank (düşünce kuruluşu) var. Bunların yaklaşık 1800 tanesi sadece ABD`de. Bu verilere göre Bangladeş`te bile sayı 34, Kenya`da 42, Şili`de 36 iken, Türkiye`de bu kuruluşlardan sadece 21 tane var. (2010`dan sonra kurulanlarla birlikte bu sayı 60 civarı oldu.)

Türkiye`de ilk düşünce kuruluşu Batı`ya göre 144 yıl sonra kurulmuş. Tıpkı matbaa ve medya alanındaki hikayemiz gibi. Bu gecikmişliğin temel sorumlusu, son dönem Osmanlı sultanları ile yıllarca Türkiye`de iktidar olan Kemalist zihniyettir.

Tarihi veriler göz önünde bulundurulduğu zaman hakkını vermek lazım, Ak Parti iktidarı ile bu alandaki kuruluşların sayısı arttı. Düşünce kuruluşlarının sayısı arttı artmasına ama...

Bu kadar şeyi niye yazdım; aslında bodoslama girip, Ak Parti`nin daha doğru ifade ile hükümetin Kürt meselesinde bir ajandası yok diyecektim. Ama istedim ki konunun önemini veriler, rakamlar ve örnek üzerinden ortaya koyup, durumu vuzuha kavuşturduktan sonra bu konuya giriş yapayım.

Evet, maalesef hükümetin Kürt meselesinde planlanmış düşünce ve strateji içerikli bir ajandası yok. Yanlış anlaşılmasın niyeti yok demiyorum, niyeti var. Niyetleri, bu meseleyi çözelim, ama nasıl? İşte, burada oturmuş bir düşünce ve planlanmış bir stratejiye dayalı ajandaları yok. Bu sebeple ya kervan yolda düzelir tarzı yanlış yol alıyorlar ya da işler sarpa sarınca dönüp lanetli devlet ajandasını kullanıyorlar. Devletin Kürt ajandası lanetlidir. Çünkü Kemalist ideolojinin ürünüdür.

PKK sorunu da dahil yaşadığımız bütün sorunların sebebi, cumhuriyetin üzerine kurulduğu Kemalizm ideolojisidir. Devlet bu lanetli ideolojiden kurtulmadığı müddetçe de bu ülkede sorunlar bitmez, toplum tam olarak devlet ile barışmaz.

Eminim ki Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile hükümette yer alan pek çok şahıs devletin bu ideolojisinden rahatsızlar. Ki, bu sebeple Kemalizm`in inkar üzerine kurduğu pek çok alanda adım attılar veya atma iradesi gösterdiler. Bu alanların başında da Kürt meselesi geliyordu. Ajanda yoksunluğundan dolayı bu meselede yanlış yol aldılar ve ortaya istenmeyen sonuçlar çıkınca, şimdi de devletin ajandasına sarıldılar.

Bu ajandanın etkisi ile Cumhurbaşkanı ve hükümet yetkilileri akla ziyan açıklamalar yapıyorlar. Cumhurbaşkanı “1 Mart tezkeresinde Irak`ta düşülen hataya Suriye`de düşmeyeceğiz, Irak`ın kuzeyinde oluşan durum gibi, Suriye`nin kuzeyinde bir duruma müsaade etmeyeceğiz” türü açıklamalar yapıyor. Hükümet yetkilileri de “Kürt koridoru” “Kürtler” “Kürtlerin alan hakimiyeti” gibi kavramlarla PYD`yi Kürtlerle eşitliyor.

Hakikatte orada bir PYD koridoru oluşuyor, bir devlet kurulacak olsa da bu Kürtlerin devleti değil, PYD/PKK`nın devleti olmuş olacak. Çünkü PYD orada farklı bir Kürt grup bırakmadı. Durum bu iken, hükümet neden Kürtleri PKK/PYD ile eşitleyerek (hatırlayın, çözüm sürecinde de HDP`den “Kürt Siyasi Hareketi” diye bahsediyorlardı), Kürtleri PKK`nın kucağına itiyor? Bunun iki sebebi var: 1- Maalesef, milliyetçilik damarı (pek az Müslüman Türk bu hastalıktan salim kalmış.) 2- Ak Parti`nin bu konuda siyaset üretememesi.

PKK en vahşi katliamları, cinayetleri işliyor ama demokrasi, barış, özgürlük, kardeşlik söylemlerini dilinden düşmüyor. Bu söylem ile bütün Kürtleri yanına çekmeye ve kendisini bütün Kürtlerin temsilcisi olarak göstermeye çalışıyor. Hükümet de düşmanlık ettiğini zannediyor ama bütün Kürtleri dışlayan dili ile aslında PKK/PYD`nin amacına hizmet ediyor.

Açık söyleyeyim; hükümetin Kürt politikası milliyetçilik hastalıklıdır ve özgün ajandadan yoksundur. Hükümet, zihin kodlarındaki milliyetçilikten arınmalı ve devlet ajandasını bir tarafa bırakmalı. Yoksa PYD/PKK ile mücadele ederken tüm Kürtleri dışlayan bir dil ancak emperyalistlerin Kürt planına hizmet eder ve asıl korktuğu ve karşı olduğu şey o zaman başına gelir.