"Hayat göklerdedir"
Göklerle aranız nasıl? Yoksa gökyüzünü mavi bir boşluktan ibaret mi görüyorsunuz?
Mavi boşluk, gerçekten göründüğü gibi boş mudur ve hayattan hali midir? Yoksa gökler de-yüzeyi cansız ve sakin görünen, fakat derinlerinde çok canlı, renkli ve hareketli bir hayatın sürdüğü-mavi denizler gibi midir?
Gecenin karanlık perdesi inince, göğün pek de boş olmadığı, esrarlı ve yarı gaybi bir alem barındırdığı anlaşılıyor. Ve neden insanın gözleri, gündüz bu mavi boşlukta derinleşir ve ruhu geceleyin yıldızlarla süslü bu esrarlı aleme yakınlık duyar ve oralara yükselmek ister? Ruh-u beşer ile gökler arasındaki bu deruni ilişki ve çekim nasıl bir tılsımdır? Bu tılsım mıdır insanı uzaya çeken? Ve göklere açılan insanın orada aradığı nedir?
Yoksa insan, göklerde geleceğini mi arıyor? Göklerle hayat, göklerle insanın geleceği arasında bir ilişki var mıdır?
Görüyorsunuz, her gün altında yaşadığımız mavi boşluk/gökler, o kadar esrarengiz bir alemdir ki, oraya dair sorular da boşluğu gibi uzayıp gider.
Bilimsel olarak-şu ana kadar-gökyüzünde hayat belirtisi tespit edilemeyedursun, Kur`an yeryüzündeki hayatın kaynağı ve adresi olarak, insana gökyüzünü gösteriyor. “Gökte rızkınız ve va`d olunmakta olduğunuz vardır” ayetiyle bunu ihbar ediyor. (Ervah-ı tayyibenin göklere yükseleceği rivayetleri de insan ruhunun göklere meftun oluşunun sırrını içeriyor)
“İstikbal göklerdedir” diyen zat da yeryüzünde güçlü olmanın yolunun göklerde olduğuna işaret etmiş ve bunun için teknik-mekanik ilerlemeyi hedef göstermiştir. “Bütün ilimler astronomiden (gökbilimi) doğmuş” diyen bilim adamı da yeryüzündeki ilmi ilerlemelerin kaynağı olarak gökleri görmüştür. Küfür alemi, Kur`an`ın yüzyıllardan önce hedef gösterdiği göklere yönelmiş; uyduları, uzay istasyonları, uçakları ve füzeleri ile, göklerden yeryüzüne maddi/muvakkat bir istikbal bulmuşlar. Göklere yöneldikçe güçlenmiş ve yeryüzündeki egemenliklerini artırmışlar.
“Ve Allah gökten bir su indirdi de onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi” gibi ayetler, ısrarla yeryüzündeki hayatın kaynağının gökler olduğunu vurguluyor. Sadece maddi hayatın kaynağı ve maddi istikbal/üstünlük göklerde değildir. Aynı zamanda manevi hayatın kaynağı ve manevi hayatın istikbali/üstünlüğü de göklerdedir.
Göklerin kudretini bilen peygamberler ve inananların umutları göklerde ve yüzleri göklere dönüktür:
“Yüzünü göğe çevirip durduğunu muhakkak görüyoruz...” (Bakara:144)
Eller göklere açılır, dualar göklere çıkar, yardım göklerden iner. Meleklerin iniş-çıkışları gökleredir. Vahiy meleği de yeryüzünün maneviyatına hayat veren vahyi, hep göklerden getirmiştir. Göklerin melekutunun miraç ile kendisine gösterildiği Resulullah`ın (sav) vefatı ile, göklerden gelen vahiy de son bulmuştur.
Peygamber Efendimiz (sav) vefat ettiği zaman, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer`in de içinde bulunduğu bir grup, Ümmü Eymen`e taziyeye giderler. Çünkü Ümmü Eymen, Resulullah`a (sav) dadılık yapmış ve Resulullah`ın (sav) “Annemden sonra annem” dediği bir kadındır. Taziye ziyareti esnasında Ümmü Eymen ağlar ve sebebini şöyle açıklar: ”Ben Resulullah`ın (sav) ölümüne ağlamıyorum. Çünkü o geldi görevini yaptı ve gitti. Ben onun ölümü ile beraber göklerle irtibatın (vahyin) kesilmiş olmasına ağlıyorum.”
Sakinleri melekler olan göklerden haber çalmak/kulak hırsızlığı yapmak isteyen cin/şeyatin taifesi, her ne kadar engellenmişse de insanoğluna-maddi ve manevi hayatı için göklerin kapısı açıktır. Önemli olan bundan haberdar olmak ve göklere yönelmek. Şairin dediği gibi ömrü göklerden habersiz yeryüzünün oyun-eğlence hayatı ile geçirmemek:
“Tam otuz yıldır saatim işlemiş, ben durmuşum.
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurtmuşum.”
Yüzü göklere dönük ve göklerden hayat bulanlardan olmak duası ile...