• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Gazetenin yazarlarından sayın Mehmet Yavuz`un geçenlerde 10 günlük bir Avrupa gezisi olmuştu. Avrupa`ya dair izlenim ve düşüncelerini kapsamlı bir şekilde ele aldığı, “Avrupa Seyahatnamesi” başlıklı güzel yazısını sizlerle paylaşmıştı. Kendisinden sonra benim yolum düştü Avrupa`ya.

Avrupa`nın yakın tarihinin izlerini taşıyan yerleri gezme ve Avrupa`yı biraz da tarihi ile müşahede etme fırsatı bulduk. Ortaçağ Avrupası çok uzak bir tarih olsa da II. Dünya Savaşı Avrupa için yakın bir tarihtir. Avrupa merkezli yaşanan II. Dünya Savaşı`nda 50 milyon insan öldü. Özellikle Avrupa`da akla hayale gelmeyen katliamlar ve vahşetler yaşandı. Tabir yerindeyse; insan, insanın kurdu oldu.

II. Dünya Savaşı`nın en önemli ülkesi Nazi Almanya`sıdır. Hitler Almanya`sının savaş ile özdeşleşen yönü ise, “Toplama Kampları”dır. Almanya`nın değişik bölgelerinde oluşturulan toplama kamplarından Weimar`daki Buchenwald Toplama Kampı`nı gezdik. Avrupa`nın çeşitli ülkelerinden 250 bin mahkûmun tutulduğu sadece bu kampta, 11 bini Yahudi olmak üzere 56 bin insanın öldürüldüğü tahmin ediliyor.

İnsanların çoğunlukla trenlerle taşındığı kamp, yerleşim alanının dışında yüksek bir tepedeki ormanlık alan içinde. Kamp içinde sergilenen o dönemden çekilmiş fotoğraf kareleri her şeyi anlatmaya yetiyor aslında.

Yatak koğuşlarının, depo raflarını andırdığı bölümlerde kalan ve açlıktan yürüyen iskeletlere dönüşmüş mahkûmlar…

Gaz odalarında öldürülen insanların yakıldığı fırınlar ve yakılan insanların küllerinden oluşan kül yığınları…

Ölmüş insanların odun yığınları gibi üst üste atıldığı sahneler. Odun taşır gibi üst üste yığılarak taşınan insan cesetleri…

Bütün bunlar Avrupa`da yaşanmış.

En korkunç olanı, insanların yakıldığı tek kişilik fırınlar. Fırınlar tuğlalardan, kapıları ise demirden çok sağlam yapılmış. Üzerine sapasağlam kapıların kapandığı cehennemi hatırlatıyor.       

Aradan 70 yıl geçmiş olmasına rağmen hala 70 yıl öncesinin havasını taşıyor kamp. Daha kampın girişinde kesif bir ölüm kokusu kaplıyor insanın ruhunu. İnsan, iliklerine kadar ölümü kokluyor, ölümü soluyor, ölümü hissediyor. Öyle normal bir ölüm duygusu değil, binlerle ölümün buluştuğu toplu ölüm duygusu. İçinde açlığın, hastalıkların, korkuların, ölümü beklemenin, yaşarken saniye saniye ölmenin barındığı kesif bir ölüm kokusu. Adeta ölüm, kampın içindeki hava olmuş, insanın üzerine siniyor.

Toprak ölüme şahitlik etmiş, betonlar, taş, ağaç, yaprak hepsi ölüme şahitlik etmiş. Öyle ki havada hala ölüm kokusu var. Adeta hayat, ölüm üzerine durmuş kampta.

Binlerce insanın sessiz ölüm çığlığını işitiyor insan. Binlerce insan ruhunuzda ölümün çığlığı oluyor.

Kampı dolaşırken kendinizi kampın her karesine ve kamptakilerin her saniyesine koyuyorsunuz, zaman duruyor ve 70 yıl öncesine gidiyorsunuz; aklınız kaçış planları yapıyor, gözünüz kaçacak yer arıyor; acaba şu ölüm kampından kaçmak mümkün mü diye? 

Kamptan ayrılırken, bir müddet yemeden içmeden kesiliyor insan ve hatırladıkça da yeme içme duygusu ölüyor insanın.

Ve kamptan ayrılırken Avrupa`nın, Almanya`nın bugününe geliyorsunuz. 30 yıl içinde yaşadığı iki büyük dünya savaşından en ağır yenilgilerle çıkmış Almanya, kısa sürede bir Avrupa ve Dünya devi haline gelmiş. Etnik, dini farklılıkları bir tarafa bırakmış, insanlarının kılık kıyafet ve inançları ile uğraşmamış, ülkenin kalkınması için elbirliği yapmışlar. İki dünya savaşının yaralarını sarmakla yetinmemişler, dünyanın en güçlü ülkeleri arasına girmişler.     

70 yıl önce birbirlerinden milyonlarca insan öldüren ve birbirlerini toplu olarak canlı canlı yakan Avrupa ülkeleri, nasıl bu süre zarfında sınırları dahilinde bir birlik inşa ettiler? İslâm ümmetinin buna kafa yorması gerekir. Birliğe vesile o kadar imanî sebep ve daveti olan İslâm ümmetinin, ayrılığın, çekişmenin elinde beli kırılmış; ayrılığa pek çok küfri sebep ve kaynağı olan Avrupa milleti ise, birliğin tadını çıkarıyor ve bunu insanlarına yaşatıyor.

Avrupa, II. Dünya Savaşı sonrası işin sırrını çözmüş; yaşanan bütün acılara rağmen düşmanlıkla hareket etmemiş. Maslahatlarının birlikte, beraberlikte olduğunu görmüş. İç düşmanlıkları bir tarafa bırakmış ve yaşanan acılar üzerine kendine bir medeniyet inşa etmiş. İslâm Coğrafyası da yaşadığı acılar üzerine bir medeniyet inşa etmek zorundadır. Bunun için de iç düşmanlıklarını bir taraf bırakmalıdır. Yoksa zillet altında acılar yaşamaya devam edecektir.

Avrupa milleti “ya birlikte yaşayacağız ya da birlikte öleceğiz” gerçeğinden, birlikte yaşamayı tercih etmişken, İslâm ümmeti birlikte ölmekte inat ediyor ve birlikte ölmeye devam ediyor.