Lüks, konfor: Maneviyatsızlık ve dünyevi azap
Bir toplumun maddi olarak ilerlemesi, rahat ve konforlu bir yaşam seviyesine yükselmesi, aslında sanıldığı gibi pek de hayra alamet değildir. Zira maddi alanda ilerleyen toplumların -tarihsel çok tecrübelerle sabit- bir vakası vardır. Uygarlaşan toplumların bir hakikatidir. Maddi ilerlemeyi yaşayan toplumlar, manevi olarak gerilerler. Böylesi toplumlarda sadece inanç değil, ahlâki değerler de yozlaşmaya ve yok olmaya yüz tutar. Bu, yüzyıllar boyunca böyle yaşandı. Günümüzde de vaka tekerrür ediyor.
İbn-i Haldun Mukaddimesinde bu konuyu genişçe ele almıştır. “Medeni (uygar) insan dini açıdan bozulmuştur. Çünkü çok nadir istisnalar dışında, medeni insan genellikle lüks alışkanlıkların esiri olmuş ve nefsi bu alışkanlıkların bağımlısı haline gelmiştir. Medeniliğin kötü ve bozucu taraflarından biri de -lüks ve konfordan dolayı- hiçbir ölçü ve sınır tanımayacak şekilde arzu ve şehvetlere aşırı düşkünlüktür. Bu önce mideye düşkünlük, yani en güzel ve leziz yemekleri ve içecekleri yemek ve içmek şeklinde başlar. Sonra buna zina ve eşcinsellik başta olmak üzere cinsi arzuların peşine düşüp onları tatmin etmek eklenir. Bu, insan neslinin bozulmasına yol açar... Hatta diyebiliriz ki medenilik ve lüks neticesinde elde edilen ahlâk, bozulmanın ta kendisidir.”
İbn-i Haldun`dan yedi asır sonra A. İzzetbegoviç de aynı şeyleri söylüyor: “Konfor ve ona bağlı tüketici zihniyet her yerde, yalnız dine bağlılığı değil, herhangi bir değerler sistemine olan bağlılığı da zayıflatıyor. (ve hatta yok ediyor)”
Peki, inanç ve ahlâki değerlerden uzaklaşan bir toplum, madde üzerinden -konforlu bir hayat ile- huzuru ve mutluluğu yakalayabilir mi? İnsan fıtratında mümkünatı olmayan bu hakikati anlamak için, somut olarak maddi ilerleme ve konforlu hayatın zirvesini yaşayan toplumlara bakmak gerekir.
Geçenlerde yayınlanan ve üzerinde pek durulmayan bir haberde; “Avrupa ülkelerinde ruhsal tedavi görenlerin oranının %40, ruhi hastalıkların tedavisi için harcanan paranın yıllık 380 milyon Euro olduğundan” bahsediliyordu. Amerika`da da durum bundan farklı değil. Orada da hastanelerdeki yatakların yarısından fazlasının ruhen hasta olanlar tarafından işgal edildiği söyleniyor. Ne ilginçtir, dünyada psikiyatrist sayısı en fazla olan şehir Hollywood`muş. Amerikalı bir psikolog: “Psikolojik bakımdan bilhassa ilginçtir ki, durumları ne kadar iyi olursa, insanlar o kadar çok sıkıntılı olurlar.” diyor. Lüks ve konfor içindeki maddi hayat, Amerika ve Avrupa gibi uygar toplumlar için azap vesilesi olmuş.
Maddi ilerleme ile mutluluğu, huzuru yaşayacağını düşünen ülkeler, maneviyatsızlık sebebiyle bunalımlı toplumlara dönüştü. Ruhi hastalık ve bunalımlar, uyuşturucu ve alkol bağımlılığını artırdı ve paralel olarak intiharlar, cinayetler, boşanmalar vs. de arttı.
Halbuki madde ve konfor, zevk ve rahatlık vesilesi olan şeylerdir. Normal şartlarda zevk ve rahatlığın insanları mutlu etmesi lazım. Ama nasıl oluyor da maddi zevk ve rahatlığa ulaşmak, insanları / toplumları huzursuz ediyor ve mutsuz kılıyor? Neden maddi durumları yükseldikçe, psikolojik durumları düşüyor ve toplumun ruhsal hastalıkları artıyor? Bunların cevabını da ilahi kelam veriyor:
“Artık onların ne malları ne de evlatları seni imrendirmesin! Allah bunlarla (mal ve evlatlarla) ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve onların kafir kimseler olarak canlarının çıkmasını istiyor.”
Son günlerde artan cinayetler, intiharlar, cinnetler, boşanmalar ve tarihi gerçeklik Türkiye`ye ibret olmalı. Sorumluluk sahibi her Müslüman insan tehlikeyi görmeli. Maddi ilerleme ve özgürlüklere aldanmamalı; dine, ahlâka ağırlık verilmeli. Yoksa bu öyle bir ateştir ki, tüm toplumu sarar. İbret almak duası ile...