• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledildiği davanın ikinci duruşması 25 Kasım Çarşamba günü yapıldı. Avukatlar ve mağdur aileler içeride, bizler de dışarıda duruşmayı takip etmeye ve adaletin gerçekleşmesi için sesimizi duyurmaya çalıştık.

İki duruşmadır İstanbul yoğunluklu diğer illerden gelen duyarlı Müslüman kardeşlerin kalabalığı ve STK`ların temsilci düzeyinde katılımı ile adliye önünde “Adalet Nöbeti” tutuyoruz. Bu vesile ile Yasin Börü davasına desteklerini sunan avukatlar, STK`lar ve duyarlı Müslümanlara teşekkür ediyoruz. Bu destekler ve sahiplenmeler elbette anlamlı ama maalesef bu dava açısından yeterli değil. İstanbul kadar olmasa da diğer illerden de katılım sağlanmalı ve daha iyi bir organize ile daha geniş kesimlere gidilmeli. Çünkü Yasin Börü ve diğer şehit arkadaşlarının davası, İslam`ın davasıdır, onların meselesi ümmetin meselesidir. Elhamdulillah diğer Müslüman kesimler de çoğunlukla bu anlayışa ve ortak hareket zeminine sahipler.

Aşağıda değineceğim gelişmeler ve hususlar açısından önümüzdeki duruşma önemli, bu sebeple 7 Ocak`ta gerçekleşecek olan üçüncü duruşmaya hem avukatlar hem de dışarıdaki kalabalık olarak yüksek katılım sağlanmalıdır. Önceden de medya üzerinden kamuoyu oluşturmak gerek.

Yasin Börü ve arkadaşları için adalet istiyoruz. Her ne kadar gerçek adalet mahkeme-i kübra da yaşanacak olsa da bu dünyada da faillerin ve suç ortaklarının cezalandırılması suretiyle kısmi adalet gerçekleşmeli.

Adalet, Yasin Börü ve arkadaşlarını vahşice katleden birkaç uyuşturucu müptelası PKK`lının cezalandırılması ile gerçekleşmez. Bu gençlerin arkasındaki lokomotif unsurların ve sokakları savaş alanına çevirip, vahşice katliamlar gerçekleştirenleri sokağa çağıranların, saldırılan adresleri hedef gösterilenlerin de cezalandırılması ile gerçekleşir. Bu konuda HDP`nin eş başkanından il başkanlarına kadar, suçlu olanlar bu dosya kapsamında yargılanmalı ve cezalandırılmalı.

Bunlar da yetmez, 6-8 Ekim günlerinde katliamları engellemek için hiçbir şey yapmayan, yuvalarından çıkmayıp cinayetlerin işlenmesine göz yuman, vatandaşın canını kendi can güvenliğine kurban veren, görevini kötüye kullanan devlet yetkilileri ve emniyet görevlileri de dava kapsamında yargılanmalı ve suçlu olanlar cezalandırılmalı.

Biz adaletin gerçekleşmesi noktasında bunları söylüyoruz ama bu ülkede bu adaleti gerçekleştirecek mahkemeler var mı? Üzülerek söylüyoruz maalesef biz daha buna şahit olmadık. JİTEM, Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat darbecilerini ve katliamcılarını bir çırpıda tahliye eden ve haklarında jet hızı ile beraat kararları veren bu ülkenin mahkemeleri adaletten çok uzak.

Bu ülkede yargı güçlüden, zalimden yana. Bu duruşmada da bu hastalıklı yargının bu alışkanlıkları yaşandığı için öğleden önce müşteki avukatları ve mağdur aileler mahkemeyi protesto edip, salonu boşalttılar. Dava avukatları redd-i hakim talebinde bulundular, bu talep reddedilmesine rağmen duruşmaya tek taraflı olarak devam edildi ve gece saatlerinde karar verilip dört kişi daha tahliye edildi.

Müşteki avukatlar ve mağdur aileleri salonu terk ettikten sonra dışarıdaki kalabalığa açıklama yaptı. Önce mağdur aileleri yüreklerindeki ateş ile konuştu. İlk konuşan Hüseyin Dakak`ın babası konuşması ile hepimizi ağlattı: “Ben buradan cumhurbaşkanına, başbakana sesleniyorum; sizler seçim döneminde çocuklarımızın isimlerini kullandınız ve seçimi kazandınız, her gün TV`lerde gösterilen çocuğumun bedenine indirilen satırlarla benim ne yaşadığımı biliyor muşunuz? İmkansızlıklar içinde iki duruşmadır yola koyulup Diyarbakır`dan Ankara`ya geliyoruz. Mahkeme bizimle oyun oynuyor...”

Riyad Güneş`in ağabeyi de yaptığı konuşmada ilginç bir vurguda bulundu: “HDP`li yöneticiler biz sırtımızı PYD`ye, YPG`ye dayamışız diyorlardı ama bugünkü mahkemede gördük ki onlar sadece sırtını PKK`ya değil, aynı zamanda devlete, mahkemelere de dayamışlar. 6-8 katliamlarını yaparken de sırtını devlete dayamıştı bunlar.”

Mağdur ailelerin yüreğini yakan, sahipsizliktir. Sırtlarını dayamak istedikleri adil gücün olmayışıdır.

Hükümete ve yargıya tavsiyem; bu mazlumlara kulak versinler ve adaletin gereğini yerine getirsinler. Yoksa mazlumların Rabbinin gayretine dokunur ve tokadını yersiniz. 

Bugüne kadar hükümet, adaletin gereği olarak değil, iktidarının gereği olarak hareket etti ve maalesef bu sebeple mazlumların yüzü gerçek manada gülmedi. Ancak unutmasınlar ki; iktidarlar üzerinde bir iktidar vardır, mahkemeler üzerinde bir mahkeme vardır ve hesaplar üzerinde bir hesap vardır, hükümetlerin de hesaba çekileceği bir gün vardır.

Mazlumların ahı üzerine kurulu bir iktidar, iktidar hesabı ile mazlumları unutursa akıbeti hüsran olur.