• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Kendileri ile karşılaştığım ve gıyablarında da hayat hikayelerinden bahsettiğim zaman boğazımın düğümlendiği bazı acılar vardır. Bunlar, yıllardır babalarının akıbetlerini öğrenmek için çırpınan çocuklardır..

90`lı yıllarda babaları kaçırılmış, göz altında kaybolmuş ve yıllardır babalarından haber alamayan çocuklar... Babalarına ait en azından  bir mezara sahip olmak istiyorlar. Mezarda da olsa ziyaret etmek istedikleri bir babalarının varlığı ile teselli bulmak istiyorlar....

Ne korkunç değil mi!

15-20 yıl babalarından uzak büyümüş çocuklar, “hocam en azından babamıza ait bir mezar olsun, babamız bu mezarda diye bilmek istiyoruz” diyorlar.

Bazıları da babalarının, yaşadıklarına dair bir hayalin can yakıcı umudunu taşıyorlar. Hiç unutmam, 18 yıldır babasız büyümüş bu çocuklardan biri bana, “hala içimizde bir umut, belki babam bir gün ansızın kapıyı çalar içeri girer diye hayal ediyorum” demişti de adeta dünya yıkılmış ve kalbim yerinden fırlamıştı.

Evet, bu çocuklar hala babalarını bekliyor, akıbetlerini öğrenmek ve en azından babalarına ait bir mezara sahip olmak istiyor. Bu çocukların sayıları on binlerce ve toplum bunların çoğunu bilmiyor, acılarından haberdar değil.

Bir Cevzet Soysal`ı ve onun çocuklarını duydu kamuoyu. Hükümetin “paralel yapı” ile mücadelesi doğrultusunda bu kayıp babayı ve onun izini süren çocuklarını medya konu yaptı, sonra unuttu. Her şey gün gibi ortaya çıkmışken, hatta olaya şahit polisler bile itirafta bulunmuşken, siyasi irade ve yargı maalesef bu olayın üzerine gitmedi. Hükümete yakın medya ise bu konuyu “paralel yapı” ile mücadelede sadece siyasi malzeme olarak kullandı.

90`lı yılların mağdur aileleri adalet arıyor. Bu dünyada gerçek manada adaletin sağlanması mümkün olmasa da olayların aydınlatılması, faillerin cezalandırılması ve mağdurların kısmi de olsa rahatlamaları konusunda cüz`i adalet sağlamak mümkündür. Bu konuda adım atması gereken siyasi irade, yani hükümettir, yani AK Parti`dir.

AK Parti derin devlete ve dönemin işlenen suçlarına yönelik bazı adımlar attı. Ciddi davalar açıldı ve geldiğimiz noktada bu davalar birer birer sonuçlanıyor. Ama beraatla sonuçlanıyor.      

Yukarıda bahsettiğim çocuklara bu acıları yaşatan 90`lı yılların derin devletiydi. Derin devletin derin yapılarının başında da JİTEM geliyordu. Ordu içinde yapılanan yasadışı bu örgüt özellikle Kürt illerinde terör estirdi. İnsanları kaçırıp asit kuyularına gömdüler. Yüzlerce insanı ajanlaştırıp, tetikçi yaptılar ve ellerine silah verip onların elleri ile binlerce insanı katlettiler.

Aradan geçen zaman içinde JİTEM`in varlığı ve uyguladıkları devlet terörü ortaya çıkmaya başladı. Hatta JİTEM`e çalışan bazı ajanlar ve tetikçiler de JİTEM`in varlığını ve JİTEM adına işledikleri suçları itiraf ettiler.           

Bütün bunlardan yola çıkarak JİTEM adına dava açıldı. Çok güçlü deliller bu dava dosyasına konuldu. Albay Cemal Temizöz ve bazı askeri/sivil şahıslar, 93-95 yılları arası Cizre`de 21 kişinin katledilmesi ile ilgili yargılanıyorlardı. Babalarını kaybetmiş çocukların ve ailelerin diğer mağdur fertlerinin gözü bu davadaydı. Babalarını, eşlerini, çocuklarını katledenlerden hesap sorulacağı ümidini taşıyorlardı. Ama Eskişehir`de görülen son duruşmada sanıklara beraat verildi.

Son duruşma ile acılar, mağduriyetler ve hakikatler daha dramatik bir hal de aldı. JİTEM adına tetikçilikle suçlanan Adem Yakın, “Ben görevimi yaptım... Jitem`in ne olduğunu bilmem. Ben bir tek “Jötem”i bilirim. O da Fransızca da seni seviyorum demektir” demiş. Yani kendisinden hesap soramayan mahkeme heyeti başta olmak üzere hepimiz ile dalga geçmiş. Ve böylece derin devletin terör örgütü JİTEM, oldu jötem (seni seviyorum). Cumhurbaşkanı, Başbakan, AK Parti, Türkiye yargısı! Duydunuz mu? JİTEM`cilerin jötemi oldunuz, yani JİTEM`ciler sizi Fransızca seviyor. Çünkü siz onları sevindirdiniz, mağdurların ise acılarına Fransız kaldınız.

Niye sevmesinler ki, idam edilmesi gereken adamlar beraat alıyor, yarın da trilyonlarca lira tazminat alacaklar. Hangi cani sizi sevmez ki!  

Sadece JİTEM değil, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, 12 Eylül davalarının hepsi hüsranla sonuçlandı. Devlet, geçmişini yargıladı ama maalesef cezalandırmadı. Sadece yargılamak üzerinden devlet kendisini yargıladı. Ne diyelim; yaşasın kutsal Türk Devleti mi!?

Bu davaların bu hale gelmesinde elbette Gülen Grubu`nun gözü dönmüş ihtiraslarının ve dava dosyalarına ilgili ilgisiz kişileri katmasının ve sahte deliller üretmesinin payı var. Ama bunların hiç biri derin devletin suçlarının ve suçlularının yargılandığı dosyaların beraatla sonuçlanmasının mazereti olamaz. Bunun bir tek izahı vardır; bütün bunlar AK Parti`nin, Gülen Grubu`na karşı derin devlet üzerinden geliştirdiği stratejinin sonucudur. Yani bu kararlar, hükümetin iradesidir.