Çalışan kadın, kreşler ve uygar Avrupa`nın ibretlik hali
Bu hafta belki hükümetin israil`e yönelik cesur adımlarını desteklemek yönünde bir yazı yazmam gerekirdi. Düşünmedim de değil! Gazzeli mazlumların yanında yer alıp, israil gibi Allah düşmanı ve enbiya katili bir kavmin devletleşmiş zulmüne kafa dikmek, her Müslüman gibi beni de ziyadesi ile sevindirir.
Fakat hükümetin takdire şayan bu duruşundan ziyade, tasarı aşamasında olan bir girişimlerinin uygulamaya geçilmesiyle toplumun felaketini hızlandıracağı tenkidi ve uyarısı üzerine yazacağım. Öyle ki, doğruların yanındaki yanlışları ve yanlışların yanındaki doğruları görmek, toptancı bir anlayış sergilememek için…
Hükümet, çalışan kadınları teşvik etmeye yönelik bir tasarı hazırladığını kamuoyuna duyurdu. Söz konusu düzenleme ile kadınların çalışma sahasına çekilme amacı güdülüyor. Bu bağlamda, kreş-çocuk yuvalarının vergiden muaf tutulması, çalışan annenin çocuğunun kreş masraflarının bir bölümünün devletçe karşılanması gibi destekler var. Annelerin çalışması ile kreş ve çocuk yuvalarının yaygınlaştırılması teşvik ediliyor.
Bu düzenlemenin mimarı ve akıl hocası kimdir bilmiyorum. Ancak şunu kesin olarak ifade edebilirim ki, bu düzenleme toplumun aile yapısının dağılmasına, nüfus azalmasına, ahlak ve maneviyatın tahribatına sebebiyet verir. Çok da afakî bir tespit değil bu. Avrupa ülkelerinin acıklı, ibret verici durumları göz önünde bulundurulursa, bu düzenlemenin toplumsal zararları görülecektir.
Müslümanların takdirlerini kazanıp “Bilge Adam” unvanına layık görülen Aliya İzzetbegoviç, bu gerçekleri yıllar önce kaleme almış. “Doğu ve Batı arasında İslam” adlı eserinde, Avrupa/Batı Uygarlığı`nın toplumsal çöküşlerinin nedenlerini gözler önüne seriyor:
“Uygarlık bilhassa analığı küçük düşürmüştür. Satış elemanı, manken, mürebbiyelik, sekreterlik, temizlik işleri gibi meslekleri analık vazifesine tercih etmiştir. Uygarlık analığı kölelik ilan ederek, ondan kurtulmayı vaad etmiştir. Ne kadar çok kadını, ailesinden ve çocuklarından ayırarak, memur ve işçi yaptığını iftiharla anlatıyor.
Uygarlık, kadını hayranlık ve kullanım objesi yapmış; fakat takdir ve saygıya layık tek şey olan şahsiyeti ondan almıştır.
Uygarlık, aileyi sadece nazari değil, tatbikatta da ortadan kaldırmaktadır. Aile içinden evvela erkeği dışarı çıkarmıştır; sonra kadın ve en son çocuklar. Ailelerin tahrip edilmesi birkaç tezahürde ortaya çıkıyor; Evliliklerin gittikçe azalması, boşanmaların ve çalışan kadınların gittikçe fazlalaşması, tek kişilik ev idarelerinin artması…
Bütün uygar memleketlerde doğumlarda bir duraklama veya gerileme kaydedilmektedir. Sebebi kısmen annelerin durumu, kısmen de rahat, külfetsiz bir hayat sürmek arzusudur.
İsveç parlamentosu ruhen hasta olanların sayısının hızla artma meselesini gündemine almıştır. Parlamento tarafından bunun sebeplerini araştırmakla görevlendirilen ünlü psikiyatrist Dr. Hans Loman, şimdilik şunları tespit ediyor:
“İsveç`te evli kadınların çoğu çalışmakta ve bu gerçek, aile gibi hayati öneme sahip sahaya cidden menfi bir tarzda tesir etmektedir.” Loman raporunda, “çocuklarımız için fevkalade soğuk, çocuğa düşman bir toplum meydana getirmişiz” demektedir. (Burada kaydedelim ki, İsveç, eğitimin her kademede ücretsiz olduğu, 150 seneden fazla bir zamandan beri barış içinde olan, nüfus fazlalığı problemi bulunmayan, dünyada en büyük çalışma verimliliği kaydedilmiş ve milli geliri en yüksek olan bir memlekettir.)
(Kreş), Çocuk bakım evlerinde anne-babasız çocuklar, huzurevlerinde çocuksuz anne-babalar. Her ikisi de uygarlığın “harikulade” ürünü.”
Bu tespitler 30–40 yıl öncesine ait. Uygar Batı toplumlarının bugünkü hali çok daha kötü. Türkiye, Avrupa toplumlarının içler acısı durumlarından ibret almaz da anneleri çalışma alanlarına çeker, çocukları da artırdığı kreş ve çocuk yuvalarında büyütürse, Avrupa`dan daha kötü bir akıbetle karşılaşır.
Zaten boşanmaların arttığı, evliliklerin azaldığı/geciktirildiği günümüzde çatırdama sinyalleri veren aile kurumu, doğurganlığın düşmesi ile yok olmaya yüz tutacaktır. Hükümetin bu tasarısı, Başbakan`ın her fırsatta dile getirdiği “en az üç çocuk” hedefini de aslında temelden zayıflatıyor.
Anne-babaların ellerinde büyüyen günümüz çocukları, anne-babalarını huzur evlerine bırakıyorken; kreş ve çocuk yuvalarında büyüyen çocukların anne-babaları için huzur evleri kaçınılmaz adres olacak. Şu an kreş ve çocuk yuvalarını teşvik eden devlet, bir müddet sonra huzur evlerini teşvike yönelik düzenlemeler yapmak zorunda kalacaktır.
Hâlbuki toplumun ve ailenin korunması ve sağlıklı bir gelecek için, kadını çalışma sahası yerine, teşviklerle asli fıtratı olan anneliğe çekmek gerek. Bu, Allah`ın yarattığı fıtrattır.
Fıtrat üzerinde kalmak duası ile...