Geçmişte savaş vardı. Ya bugün?
Pazartesi günü Habertürk`te Didem Arslan Yılmaz`ın sunduğu ‘Türkiye`nin Nabzı` programına konuktuk. Lice saldırıları üzerinden son gelişmeleri konuşacaktık. Mesele sadece Lice saldırıları değildi, benzer tek taraflı bütün saldırılar üzerinden mesele, bugünün ve geleceğin meselesi idi.
Aslında bugünü ve yarını konuşacaktık. Ancak her zaman olduğu gibi konu geçmişe çekildi. Geçmiş üzerinden vuruşlar yapıldı. Bugünün ve yarının konuşulması gereken yerlerde geçmişe sarılmak, aslında bir kaçıstır. Bugünü konuşamayışlarının sığınağıdır geçmiş. Bugünün aydınlığından korkanlardır, geçmişin karanlığını bir sığınak olarak görenler. Gerçekten de her defasında geçmişe sarılanlar için geçmiş sağlam bir liman mıdır?
Bakmayın öyle geçmiş dediklerine, tam manası ile geçmişin masaya yatırılmasını da istemezler. Geçmişin hakikatleri ile konuşulmaması için de kuru gürültü yaparlar. Sadece Hizbullah üzerine yıkılmış bir geçmişin saltanatını sürmek istiyorlar. Bu saltanatlarını da geçmişte yalanlar üzerine inşa etmiş oldukları buzdan saraylarda yaşıyorlar. Buzdan sarayları erimesin diye de hakikat güneşinin doğmasını istemiyorlar.
Geçmişte ne yaşandı? Bu konunun, şartları oluşturulmuş ortamlarda ele alınmasını ve ilgililerin, eteklerindeki taşları dökmesini çok isterim. Elhamdulillah bu konuda kendimize güveniyoruz. Bu yüzden programda dile getirdiğimi ve Hükümet yetkililerine de söylediklerimizi yineliyorum: “Hizbullah`ın Ergenekon, Jitem, MİT başta olmak üzere, derin devletin her türlüsü ile ilişkisi olduğuna dair ikna edici bir delil getirin, biz Hizbullah`ı karşımıza alacağız.” Bu kadar net.
Delil getiremedikleri için, bu işin delili mi olur diyorlar? İyi o zaman, herkes herkesi istediği şekilde itham etsin.
Elbette bu işin delili olur. Bakın Abdullah Öcalan`ın boy boy resimleri var. Abdullah Öcalan`ın dava arkadaşlarının itirafları var. Şemdin Sakık, Nizamettin Taş, hatta Osman Öcalan`ın ve nice itirafçılarının itirafları...
Siz bugüne kadar bir Hizbullah itirafçısının Hüseyin Velioğlu hakkında bunları söylediğini duydunuz mu? Hüseyin Velioğlu`na ulaşmada ve Hizbullah`a en büyük zararı vermede kendisinden istifade edilen ve Hizbullah`ın infazından korkulduğu için kendisine estetik yaptırılan Abdulaziz Tunç dahi böyle bir iddiada bulunmadı.
Geçmişle yüzleşmekte Hizbullah kendisine güvenmiyor mu? Takip ettiğim kadarıyla Hizbullah da bu konuda son derece kendisine güveniyor. Bu sebeple PKK`nin devlete yaptığı “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulsun çağrısını, Hizbullah da PKK`ye yapıyor.
PKK devlete karşı bunu cesaretle söylerken, devletin bunun altında kalacağını biliyor. Hizbullah da PKK`ye bunu cesaretle söylerken, PKK`nin bunun altında kalacağını biliyor. Çünkü PKK`nin silah kullanmasının sebebi devlettir ve devletin çok kirli geçmişi vardır. Hizbullah`ın da silah kullanmasının sebebi PKK`dir ve PKK`nin çok kirli bir geçmişi ve yapısı vardır. Bu sebeple, ne devlet cesaret edip PKK`ye olumlu cevap veriyor, ne de PKK cesaret edip Hizbullah`a olumlu cevap veriyor.
Ancak PKK habire geçmişi bugüne taşımak istiyor. Sürekli savaşı, çatışmayı dayatıyor. Bunu yaparken PKK kendi geçmişiyle de yüzleşmekten kaçıyor. Kendi geçmişinin konuşulmasını istemiyor.
Geçmişte ne yaşanmıştı? Bugün yaşananların büyüğü yaşanmıştı. PKK saldırmıştı, Hizbullah uzun süre sabretmişti. Bugün de PKK saldırıyor, bir taraf yine uzun süredir sabrediyor. Ben sabırdan ve barıştan yanayım. Bunun için bana ne düşerse yapmaya hazırım ama tekrardan çatışma çıkmasını istemeyenler, saldırganı mahkum etmeli, yüksek tepkiler ortaya koymalı. Sahiplenilmeyen mazlumlar, mağdurlar kendi tepkilerini vermek zorunda bırakılmamalı.
Herkesin geçmişten ders çıkarması ve barışı sağlaması için üzerine düşeni yapması gerekir. Yoksa tek taraflı beklenti haksızlıktır.