• DOLAR 34.447
  • EURO 36.303
  • ALTIN 2837.002
  • ...
Daha önce de belki farklı vesilelerle paylaşmıştım. Ancak Dicle Üniversitesi`nde yaşanan olaylar, olaylara yaklaşım ve olayları yansıtma şekillerini net olarak ifade ettiği için tekrar aktarayım.
 
Rivayet edilir ki bir gün Hz. İsa (as), Yahudi hahamlarının oturduğu bir yerin önünden geçiyormuş. Yahudi hahamları adetleri olduğu üzere yine Hz. İsa`ya saldırmışlar ve ona hakaretler etmişler. Hz. İsa da buna karşılık onlara hikmetli sözler söyleyip nasihatler etmiş.
Etrafta bu manzaraya şahit olanlar, hayretle Hz. İsa`ya sormuşlar: “Ey İsa! Bu ne hal! Onlar sana küfredip, saldırıyorlar. Sen ise onlara hikmetle nasihat ediyorsun.” Hz. İsa (as), onlara şu hikmetli cevabı verir: “Herkes yanında bulunan sermayesinden harcar. Benim sermayem bu, onlarınki ise o.”

Meşru dairesi olmayanlarla beraber yaşamak zordur. Çünkü kendilerini sınırlayan, dizginleyen, bir daire içinde tutan inançları, değerleri ve bağlayıcı ölçüleri yoktur. Biz müslümanları ise sınırlayan bir meşru dairemiz vardır. Mesala, biz yalan söyleyemeyiz, iftira atamayız; kadın, uyuşturucu ve parayı araç olarak kullanamayız. Güce dayalı baskı ile zulmedemeyiz. Ama muhataplarımız ise çok rahat yalan söylüyor, iftira atıyor; kadın, uyuşturucu ve parayı araç olarak kullanıyor. Güce dayalı baskı ile zulmediyorlar.

Dicle Üniversitesi`nde yaşanan olaylarda da PKK/BDP`nin yaptığı aynen bu oldu. Olayı yalan ve iftira ile öyle bir çarpıttılar ki bunu yaparken yüzleri bile kızarmadı. Diyeceksiniz ki yüzlerinin kızarması için içlerinde yalan ve iftiranın ayıp, ahlak dışılık olduğuna dair bir inancın olması gerekir. Doğru, böyle bir inanç ve ahlakları yok.

Parti başkanları ve milletvekilleri ulusal ekranlara çıkıp olayı, olayın saldıranlarını çarpıtarak saldırılanlara iftiralar ettiler. Bir taraftan üniversitede öğrencileri kışkırttılar -halen devam ediyorlar- diğer taraftan aracı STK`lar huzurunda saldırı olmayacağına dair anlaşılmasına rağmen, bu güvenceyi suistimal ile okullarına giden öğrencilere saldırdılar. Öte yandan ekranlara çıkıp, sükunet yanlısı görünüyorlar.

İkiyüzlülük diye bir tabir biliyoruz, ancak bu tabir onların bu hallerini ifade etmekte yetersizdir. Çünkü onlarınki iki yüzlülük değil, çok yüzlülüktür, hatta yüzsüzlüktür. Çok yüzlü olan veya yüzsüz olanlarla beraber yaşamak gerçekten zordur.
BDP`nin bu tür olaylar üzerine yaptığı klasik bir tanımlama var: Provakasyon. Ancak bunun içini doldurmuyorlar ve bununla karşı tarafı ima ediyorlar. Halbuki her defasında saldıran taraf kendileri. Saldıran mı provakatör, saldırılan mı?

PKK/BDP`nin provakasyon değerlendirmesi “cambaza bak” şeklindeki suçluyu gizleme şeytanlığıdır. PKK ile devlet arasındaki barış sürecini gözönünde bulunduranlar da doğal olarak provakasyon değerlendirmesi yapıyor. Her halükarda bu provakasyon BDP/PKK içinden geliyor.

DÜ ile başlayan olaylar, ya PKK/BDP içindeki barış karşıtı Türk solcular ve alevi kanadın provakasyonudur. Ya da gerilim, çatışma ve kandan beslenen, barışla da kapanacak olan devlet cephesi ile cephesiz-işsiz kalacak olan PKK/BDP`nin gerilim, çatışma ve kana dair yeni bir cephe açma kararıdır. Çünkü gerilim, çatışma ve kan ile besleniyor ve taraftarlarını tutuyorlar. Besinsiz kalsalar zayıflar ve dağılırlar.

Bana göre DÜ ile başlayan süreç, PKK/BDP`nin yeni bir cephe açma gayretidir. Hüda Par`ın seçimlere girecek olması ve partinin il, ilçe teşkilatlarının yoğun açılışları ve yaygınlaşan “Kutlu Doğum” etkinlikleri de BDP/PKK`yı kaygılandırmış görünüyor. Seçimler de yaklaştığına göre beslendikleri damarı devreye sokmaya ve seçim provası yapmaya başladılar.

Bir de PKK/BDP`nin faşit yapısını gözden kaçırmamak gerekir. Yıllarca devletin uyguladığı faşizmi, kendilerinin etkin olduğu bölgelerde uygulamaya çalışıyorlar. Devlet nasıl farklı düşünce ve inançlara hayat hakkı tanımadıysa, PKK/BDP de kendi düşünce ve inançları dışında bir düşünce, inanca hayat hakkı tanımıyorlar. Olayların sebebi, bu despotça zihniyet ve yaklaşımdır.

Biz her şeye rağmen şimdiye kadar sükunete davet ettik, parti olarak bu olayda da ilk günden beri sükunete davet eden basın açıklamasını yaptık. Ama BDP parti olarak bir basın açıklaması yapmadığı gibi, BDP eş başkanları ve ortamı sakinleştirmek için olay mahallinde bulunduğunu söyledikleri BDP`li milletvekilleri malesef meydandaki açıklamalarıy kendi tabanları ve gençlerini daha da kışkırtmışlardır. BDP samimi ise ekranlara ve dışarıya değil, alanlara ve kendi içlerine sükunet çağrısı yapmalı.

Hülasa kim ne yaparsa yapsın, meşhur ifade ile: “Gayr-ı meşru tarik, zıdd-ı maksuda gider.” O yüzden meşru dairede sabırla mücadeleye devam. Allah, hakkın ve haklının yardımcısı olsun.