Gayr-ı İslami sistemlerde parti kurmak
Parti söz konusu olunca İslami açıdan yaklaşanlar sisteme vurgu yapıyor ve İslami olmayan bir sistemin kabülü olarak görüp karşı çıkıyorlar. Sistem konusundaki tespitleri doğru. Çünkü mevcut sistem, gayr-i İslami bir sistemdir. Ancak teşhislerinin, tespitleri gibi doğru olduğu söylenemez. Zira tarih içinde bazı peygamberler ve Kuran`da kıssaları anlatılan bazı kimseler, gayr-i İslami sistemler içinde yer almışlar. Hatta bu sistemlerin başındakilerin bazıları, gayr-i İslamiliklerinden öte rab, ilah olduklarını iddia ediyor ve raiyetindeki insanları da kulları olarak görüyorlardı. Kimisinin belediye başkanı, kimisinin danışman, kimisinin ordu komutanı olduğu Ashab-ı Kehf dönemi sisteminin imparatoru veya mümini olduğu sarayın Firavun`u gibi... Gayr-i İslami sistemlerin içinde yer almaya dair başkaca da örnekler verilebilir: Hz. Yusuf, Necaşi ve hatta Resulullah`ın himayesine girdiği müşrik Mut`im bin Adiy örneği gibi. Bu konunun pratiği olarak ortaya konan bu örneklere yaklaşımlar doğrultusunda gayr-i İslami sistem içinde yer almanın değerlendirmeleri de farklılaşıyor denilebilir.
Doğrudur, bazı alimler buna şiddetle karşı çıkarken, bazı alimler ise bunun meşru olduğuna hükmetmişler. Meşruluğunu savunanlardan Muhammed Hüseyin Fadlullah, İslami Söylem ve Gelecek adlı eserde şöyle der: “İslami hereketler, gayr-i islami bir sistem içinde o sistemi benimsememek şartı ile parti kurabilir.”
Yani bir sistem içinde parti kurmak, o sistemi benimsemek demek değildir. Yaşadığımız bu sistemin faydalı ve doğru tarafları varsa da bize göre gayr-ı İslami bir sistemdir. Ancak İslam`ın dışındaki bütün sistemler gayr-ı İslami olmakla beraber, yapıları ve uygulamaları farklıdır. Bu yüzden geçmişin idare sistemleri ile bugünün idare sistemleri, birbirlerine kıyas edilerek hüküm çıkarılamaz. Çünkü temelden farklıdırlar. Geçmişin idare sistemleri ya babadan oğula geçen krallık ve padişahlık veya Mekke`de olduğu gibi kabile reislerinin toplumun doğal idarecileri olduğu sistemler idi. Bugün dünya üzerinde böyle sistemler var ise de birer birer son buluyorlar. Bugünün yönetim sistemleri halkın kendi idarecilerini seçtikleri sistemlerdir. Bugün gayr-i İslami sistem de olsa müslüman halk, müslüman idarecilerini seçebilir.
Zamanın şartlarına göre yönetim sistemleri farklılaşabilir. İslam buna binaen sınırlarını kalın çizgilerle ortaya koyduğu bir yönetim sistemi belirlememiştir. Yönetim hilafettir, ancak halifeyi kim seçecek ve nasıl seçilecek?
Dikkat ederseniz Resulullah (sav) dahi kendisinden sonraki halifeyi isim olarak net söylememiş ve bunu belirlemeye dair bir sistem de ortaya koymamıştır.. Ümmet içindeki fitnesi en derin ihtilafın taraflarının getirdikleri delillerin hepsi de sarahaten halifeyi belirten isimler üzerine değil, yorumlar üzerine çıkarımlardır. Sonraki halifeler de kendi dönemlerinin şartlarına göre farklı uygulamalara gitmişlerdir. İslam Devleti`nin en sağlam döneminde, yönetim farklılık arz etti. Kuran`da da bunun usulüne dair bir sistem yoktur. Kuran ve sünnet büyük bir hikmetle bu konuda esasları, ilke ve kuralları belirlemişler, usulü değil. Çünkü usul zamanın şartlarına göre değişebilir. “Sizden olan ulu`l-emre itaat”ten bahseden ayetler de esaslardan bahsediyor, usullerden değil. Usuller her ne kadar değişse de değişmeyen esaslardır. İslam, Allah`tan başka ilah yoktur, birdir O, hak, hukuk, idarede adalet, itaat, zalim ve zulümle mücadele … der. Yönetimin şekli ne olursa olsun İslam, bu esasları esas alır. Dolayısıyla bir yönetimin İslami olup olmadığı esaslarla belirlenir. Fakat Allah Teala, esaslarda gayr-I İslami de olsa sistemlerin yapısına göre, peygamberlerine mücadele metodu belirlemiştir. Hz. Yusuf`un metodu ile Hz. İbrahim`in veya Hz. Musa`nın metodu bir değildir. Hz. Muhammed`in (sav) Nuşirevan ve Necaşi ile diğer zalim idareciler hakkındaki yaklaşımları da bir değildir.Çünkü muhatap oldukları yönetimin kendilerine ve insanlara muamelesi bir değildi. Parti kurmakla eleştirildiğimiz bir nokta da budur: Geçmişte niye partiye karşıydınız, şimdi niye kuruyorsunuz? Sistemin gayr-I İslamiliği değişmemiş olsa da muamelede çok ciddi değişiklikler var. Türkiye 90 yılın Türkiye`si değil, bizler de 90`lı yılların şartlarında değiliz. Şartların değişmesi doğrultusunda İslam`da da usul, üslup, söylem, metot ve araçlar da değişir. Ama değişmeyen tek şey esaslardır. Esaslarımızın değiştiğini kimse iddia edemeyeceğine göre; usul, metot ve araçlarımızın değişmesini sığ düz mantıklarına sığıştıramayanların tekfirlerinin İslam`da yeri yoktur.
İstikamet üzerine olmak duası ile…