Partiye Yaklaşımlar Üzerine Değerlendirmeler
Parti kurmanın öncesi ve sonrası süreçte, çok farklı şahıs ve kesimlerle yaptığımız geniş istişarelerde olsun kaleme alınan yazılarla veya muhtelif ortamların sözlü değerlendirmeleriyle olsun çok farklı yaklaşımlarla karşılaştık. İçimizden ve dışımızdan parti kurma ile alakalı yapılan değerlendirmelerin çoğu olumlu olmakla beraber olumsuz yönleriyle düşüncelerini dile getirenler de oldu.
Parti kurmamız ile alakalı olumsuz düşünce dile getirenler içinde, çoğunluğu endişe ehli diyebileceğimiz bir sınıf idi. Endişelerinde haksız da sayılmazlar… Endişelerini faydalı zemin ve metotla dile getirmeleri, bu konudaki iyi niyetli eleştiri ve tavsiyeleri bizleri sevindiriyor. Hiç şüphesiz siyasi alan, Müslüman şahsiyetler ve İslami hareketler için kaygan bir zemindir. Bu zeminde kayma kaygısı yaşamasak gaflet olacağı gibi, yaşamıyor olduğumuzu söylesek yalan olur. Hele hele bu konuda yaşanan ibret nevinden örnekler de önümüzde duruyorken… Ancak siyasi zeminin kayganlığı ve içinde barındırdığı tehlikelere binaen, bu alanda olmanın caiz olmadığı düşüncesi de yanlış bir çıkarsamadır. Bu bakış açısı ile hareket edilirse Müslümanların pek çok alandaki varlığının caiziyeti tartışılır. Çünkü tehlikeleri ve kayganlığı içinde barındıran ve bu konuda ibretlik örnekleri olan yalnızca siyasi alan değil ki. Mesela ticaretle uğraşan ve servetine servet katıp milyoner ve milyarder olan etrafınızdaki kaç Müslümanın önceki söylemleri, hali ve eylemlerinin değişmediğini örnek olarak gösterebilirsiniz ki? Şahsen kullanmaktan hoşlanmadığım halde, bu durumun ifadesini yaygın bir kullanımıyla aktarmış olayım: Eski mücahitlerden müteahhitleşip de her şeye müsaitleşmeyen kaç Müslüman sıralayabilirsiniz ki? Yani ticaret de kaygan bir zemindir ve büyük tehlikeleri vardır.
Yalnız siyasi ve ticari alan değil, medya ve basın alanı da öyledir. İslami hizmet ve amaçlarla ortaya çıkıp hayırsever Müslümanların parası ile kurulan kaç gazete, televizyon ve radyo şu anda İslamiliğini koruyup İslam`a hizmet ediyor? Bir kısım gazete ve televizyonların, Müslüman ailelerin İslami yapılarına ve çocuklarına verdiği zararları diğer gazete ve televizyonlar vermedi. Müslüman aileler, İslam dışı yayınları evlerine sokmazlardı, soksalar da az çok çocuklarını onlara karşı koruma hamiyeti gösterirlerdi. Ancak bu bizim İslami gazete ve televizyonumuzdur deyip gönül rahatlığı ile evlerine soktukları ve bu rahatlık ile teslim olup çocuklarını teslim ettikleri gazete ve televizyonlar, birer yılan gibi bu ailelerin inançlarını zehirlediler ve yavaş yavaş İslamlarını çaldılar.
Diğer taraftan makama, şöhrete ulaşmış ve bunların tehlikesini yaşamayan kaç Müslüman gösterilebilir ki? Bu nazarla yaklaşıldığı zaman bütün alanların zemini kaygan ve tehlikelidir. Aslında hayatın kendisi imtihan cihetiyle kaygan ve tehlikelidir. Bu açıdan her Müslüman, geleceğin endişesi içinde olmalı. Bununla beraber, nasıl ki diğer alanların kayganlığına ve içinde barındırdığı tehlikelere bakılıp ticaretin, medyanın, şöhretin, makamın caiz olmadığına ve bunlardan uzak durulmasına hükmedilemez ise siyasi alan hakkında da bu şekilde bir hüküm verilemez.
Özellikle siyasi açıdan değerlendirmelerde bulunan kimseler ise, çoğunlukla içinde bulundukları veya yakın durdukları siyasi partilerin hesapları doğrultusunda meseleyi değerlendirdiler. Yani kurduğumuz partinin bozacağı dengelerin hesabını yaptılar.
Bunların dışında bir kısım Müslüman kardeşlerimiz de parti meselesini fıkhi ve itikadi açıdan değerlendirip caiz görmediler. (Gerçi bunlar dernek kurduğumuzda da aynı tavrı sergilemişlerdi.) Bu mesele hakkındaki delil ve gerekçeleri izah etmemize rağmen, ikna olmayan kardeşlerimizi anlayışla karşılıyor ve kendilerine en azından şu usul-i kaideyi hatırlatıyoruz: “Eşyada aslolan mübahlıktır.” Yani bir şeyin yasak ve haram olduğuna dair edile-i şer`iyyede kesin bir hüküm yok ise, o şey mübahtır.
Bu arada parti kurmamızla ile ilgili düşüncelerini gelip bizimle açık açık paylaşıp istişareye dönüştürmek yerine, tek taraflı olarak ortaya koyanlar da oldu. Düşüncelerinden istifade ediyor uzaktan bakmaktan kaynaklı eksikliklerini de bir yere kadar normal ve anlayışla karşılıyoruz. Normal karşılanmayacak olanlar, düşüncelerini yakından paylaşma imkânı olduğu halde bunu yapmayıp puslu hava oluşturarak sürüden koyun kapma gayretinde olanlardır. Bunların olumsuzlukları için de ‘Allah ıslah etsin` diyoruz.
Bence bu konuda sergilenecek en güzel tavır, geçen hafta “Ercüment Özkan`dan Hüda Par`a” başlıklı yazıyı kaleme alan Sayın Şinasi Uludoğan`ın tavrı olmalıdır. “Hüsn-ü zan beslemek, aceleyle mahkûm etmeyip görmek, yanlışlarını kendileri ile paylaşmak, olmazsa farklı araçlarla düşünce ve eleştirilerini dile getirmek …”
Allah razı olsun.