Dokunulmazlıklar niye vardır? Devlet, vekillerini kime karşı koruyor?
Geçen hafta katıldığım Haber Türk`teki Türkiye`nin Nabzı programının ana başlıklarından biri dokunulmazlıklardı. Zaman kalmadığından bu konu hakkındaki görüşlerimizi dile getiremedik. Ancak bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına dair tartışma da sürüyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik hazırlanan fezlekeler ile esasta BDP`li vekillere dokunulmak isteniyor. Tartışma da bunun üzerinden devam ediyor. BDP`li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılmalı mı kaldırılmamalı mı tartışmasına hakkaniyetle yaklaşmak lazım. Bunun için de konunun etraflıca ele alınıp değerlendirilmesi gerekir.
Milletvekillerinin dokunulmazlıkları konuşulurken, aslında konunun sorgulanması gereken can alıcı noktası gözden kaçırılıyor.
Dokunulmazlıklar niye vardır? Kimler milletvekillerine dokunmak istiyor ve devlet, milletvekillerini kimlere karşı koruyor? Devlet idaresinde olanların dokunulmazlıkları olmalı mı, olmamalı mı?
Dokunulmazlıklar konusu temelden masaya yatırılmalı. Bu konu etrafında bir kere devlet anlayışı ve sistem sorgulanmalı. Şu bir hakikattir ki, milletvekillerine dokunacak olan yargıdır. Devlet, dokunulmazlık kanunu ile milletvekillerini yargıya karşı adeta sınırsız bir dokunulmazlık zırhı ile korumaya almış. Bu kanun ile devlet, milletvekilini yargıdan koruyor. Yani devlet kendi yargı sisteminin adaletine güvenmediğini ta baştan ilan ediyor. Ve şunu demek istiyor: “Ben bu yargı sistemine güvenmediğim için milletvekillerini kanun ile korumaya aldım. Yargıyı milletvekillerine dokundurtmayacağım.”
Yaşadığımız sistem, zulüm sistemi ve cumhuriyetin kuruluşundan beri zulüm üzerine işliyor. Bu zulüm sisteminin en önemli sacayağı da yargı oldu ve olmaya devam ediyor. Sistemin Demokles Kılıcı olan yargı, bugüne dek o kadar haksız ve ağır cezalar verip, vatandaşların boyunlarını vurdu ki… Milyonların zulmüne uğradığı yargıya karşı devlet vatandaşlarını korumaya alması gerekiyorken, devlet bu kanunla yargıya karşı kendisini korumaya almış.
Dikkat edilirse milletvekilliği dokunulmazlık kanunu –süreç içinde bazı değişiklikler yapılsa da- ilk olarak 1924 Anayasası`nda yerini aldı. M. Kemal, bu kanun ile kendi milletvekillerini korumaya aldı. 1950 yılına kadar yaklaşık 30 yıl boyunca süren bu ülkedeki tek parti dönemi dikkate alınırsa bu kanun, tek adam olarak Kemal`in milletvekillerini korudu.
Tek adam döneminin yargısı, tek adamın milletvekillerine dokunabilir miydi? Bırakın tek adamın milletvekillerine dokunmak, tek adamın sistemine en ufak siyasi bir muhalefetin sonu İstiklal Mahkemeleri yargısı ile darağacı oldu. Yargı her ne kadar kendilerinin olsa da ne olur ne olmaz tedbiri yanında, dokunulmazlık ile yapılmak istenen kutsallıklar oluşturmaktı. La yus`el olan Allah`tır ve dokunulmayacak tek kutsal O`dur. Ancak sahte ilahlığa soyunanlar da dokunulmazlık kutsalı üzerinden kendilerini ve devleti kutsallaştırdılar. Devlet kutsallaşınca yaptığı her şey meşrulaştı ve ona yan bakan zavallı vatandaşların anası ağladı.
Devlet, adaletine güvenmediği yargıya karşı milletvekillerini korumaya alıyor, ancak aynı yargıya karşı vatandaşı korumuyor. Bu yüzden dokunulmazlığı olmayan gariban vatandaşlar, devletin de güvenmediği yargının hışmına uğruyor. Kimse de çıkıp zulme uğrayan vatandaşları savunmuyor, korumuyor. Her şeyden önce bu zihniyet ve sistemin değişmesi gerekir. Mülkün temeli sözde değil özde adalet üzerine bina edilmeli ve bunun için de önce yargı ıslah edilmeli ve yargının adaleti sağlanmalı.
Maalesef bu ülkede yargı genel olarak siyasallaştı. Her ideoloji ve oluşum kendi yargısını silah olarak kullanıyor. İktidarın yargısı var, Fetullah Gülen cemaatinin yargısı var, CHP`nin yargısı var, Ergenekon`un yargısı var… Herkes yargısını silah olarak kullanıyor. Yargısı olmayanlar ise, bizim gibi vatandaşlar. Bir vatandaşın yargısı yok. Bu yüzden asıl zulmü vatandaşlar yaşıyor.
Devlet, devlet olsa; sistem, sistem olsa; yargı, yargı olsa dokunulmazlıklar diye bir şey olmamalı ve herkese dokunulmalı. Hatta vatandaşa bir dokunuluyorsa, idarecilere bin dokunulmalı. (İslam`ın bu konudaki adaletini merak eden, Yahudi bir vatandaşın şikayeti üzerine Halife olan Hz. Ali`nin yargılanma şekline baksın.)
Ancak devlet, devlet değil; sistem, sistem değil; yargı, yargı değil.
Adil sistemlere ulaşmak duası ile…