Ömrü on binlerce yüz binlerce saat uzatmalı
Matematiksel rakamlar demişken aslında bilmece gibi matematiksel bir soru ile çözümü ortaya koymamız belki konuyu daha anlaşılır kılacaktır: Aynı tarihte ( örneğin 15.01.1920`de) doğup, aynı tarihte (örn: 20.06.2000`de) ölmüş olan iki kişiden hangisinin hayatı/ömrü daha uzundur? Az çok hesap bilen herkes aynı gün doğup aynı gün içinde öldüklerine göre, hayat/ömür süreleri de aynıdır, yani seksen yıl diyecektir. Doğum ve ölüm tarihleri aynı olsa da aralarında on binlerce saatlik yaşam farkı bulunabilir aslında. Şöyle ki:
Ömür dediğimiz şey, yaşanan hayattır. Yani yaşamak, ömürden sayılır. Ölüm ve ölümde geçen süre ise, yaşanmadığından hayattan ve ömürden sayılmaz. Uyku da bir nevi ölümdür, uyuyan insan da ölüdür. Allah Telala Kur`an`da iki yerde uykuyu ölüm olarak ve uyumayı da ölmek olarak nitelendiriyor.
“Geceleyin sizi öldüren (uyutan)… sonra belirli bir ecelin tamamlanması için sizi dirilten (uyandıran) O`dur…” (En`am:60)
“Allah ölümleri anında nefisleri(n ruhlarını), ölmeyenleri ise uykularında alır. Böylece üzerlerine ölümle hüküm verdiği kimseleri(n ruhlarını) tutar, diğerlerini ise belirli bir vakte (öleceği zamana) kadar (bedenlerine) salıverir”…(Zümer: 42)
Resulullah`ın (sav) da uykudaki bu nevi ölüme dikkat çekerek uyumadan önce şu duayı yaptığı rivayet edilir: “Rabbim! ruhumu kabzedersen ona merhamet et, kabzetmez de bedenime geri verirsen salih kullarını muhafaza ettiğin gibi onu muhafaza et.”
Lokman Hekim de ölümün kardeşi olan uykuyu ve uykudan uyanmayı, ölüm ve ölümden sonraki dirilişe delil getirir: “Ey oğul! Eğer ölümden şüphe ediyorsan uyuma! Eğer ölümden sonra dirilmekten şüphe ediyorsan uykudan uyanma! Binaenaleyh, uyumak zorunda olduğun gibi öleceksin de, uyanmak zorunda olduğun gibi dirileceksin de.”
Evet, uyku ölümdür ve ölüm de hayat sayılmadığından, uykuda geçen süre ölümde geçmiştir. Hakikatte uyku, ömürde yaşanmamış olan ölü süredir. Bu yüzden alimler uykuya vefat-ı suğra (küçük ölüm), ölüme de vefat-ı kübra (büyük ölüm) demişlerdir.
Yirmi yaşında olan birinin, vefat-ı kübrası olan seksen yaşındaki ölümüne kadar, altmış yıllık sürede, günlük uykusundan bir saat azalttığını düşünün, toplamda 21.900 (yirmi bir bin dokuz yüz saat) eder. Günde iki saat azaltsa 43. 800 saat, üç saat azaltsa 65.700 saat hayatını/ömrünü uzatmış olacak.
Bu on binlerce saat ile ne yapılmaz ki… Zamansızlığı mazeret gösterip ihmal ettiğimiz bütün dünyevi ve uhrevi sorumluluklar bu tasarruf ile çok rahat yerine getirilemez mi sizce? Buna televizyon karşısında ve diğer boş geçen yüz binlerce saatleri ekleyin. Dünya ve ahiretin bu büyük ticaret sermayesi nasıl da hesapsız kitapsız, dertsiz tasasız heder ediliyor!
Günde bir saat ile bir ayet ezberlense toplam Kur`an, 6.666 saatte ezberlenir. (ki hafızası en zayıf olan kişi bile günde bir ayeti rahatlıkla ezberleyebilir) geriye kalan on binlerce saatle çoğumuzun ihmal ettiği günün başlangıç ve bitimindeki Allah`ı zikir ve tesbih bolca yapılabilir. Kitap ve Kur`an okumaya yatırılsa, okunması gereken ne kalır ki okunmamış olanlardan.
Ziyaretleşme ve tebliğe yatırılsa büyük bir ıslahiyet yaşanır toplumda. Gece namazına yatırılsa ne büyük bir kulluk ve kazanç olur.! Tefekküre yatırılsa, gaflet denen bir şey, günah diye bir amel kalır mı insanda!
Toplum içindeki durum, İslam`ın garipliği, Müslümanların perişaniyeti, küfrün hakimiyeti ve günahlar, eksikliklerden gelen dert her Müslüman`ın uykusunu kaçırmalı… Resulullah (sav) tebliğ ile vazifelendirilince, bunun sorumluluğunun ağırlığı ve derdi ile Hz. Hatice`ye “Meda Ahdün-nevm Ya Hadice!” (uyku devri geçti ey Hatice!) diyor.
Ama ne gariptir, hem ölümden hoşlanmıyoruz ve hem de hayatımızdan on binlerce saati fazladan ölüme veriyoruz. Bu ölümün (uykunun) fazlalığı da beraberinde kalbi ölümü getiriyor.
Ameli güzel, ömrü uzun olmak duası ile.