• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Batı’nın bugün ulaştığı seviyenin temelinde yasaları ve kurumları ile “devlet” vardır.

Batı, devlet yapısını kurumlar ve ve yasalar üzerine temellendirmiş. Bunu saatin çarkları gibi işleyen bir sisteme dönüştürmüş. Hükümet seçilse de seçilmese de bu sistem işliyor. Hükümet kurulmadı/kurulamadı diye devlet işleyişi kilitlenmiyor, ekonomi alt üst olmuyor.  

Batı’da sistem olarak rayına oturtulmuş olan devlet esastır.

Batı devlet sistemi hızlı trene benziyor. Raylar döşenmiş, güzergah sabitlenmiş, işleyiş planlanmış. Makinist sadece toplumu sağlıklı, güvenli, rahat ve huzur içinde taşımak için bu sistemin başına geçen yardımcı görevi görüyor. Makinistin treni güzergahının dışında kullanma ihtimali yok.

Bizim ülkelerde ise, devlet otobüse benziyor. Seçilen yönetici otobüsün şoför koltuğuna oturunca kendisini otobüsün sahibi sanıyor. Dilediği yerde duruyor, dilediği yerde durmuyor, istediği yerlere, yollara sürüyor otobüsü. Koltuğa oturmadan güzergahı doğu olarak tayin ediyor, toplum bu hedef doğrultusunda ona destek veriyor, başa geçiriyor ancak koltuğa oturduktan sonra otobüsün direksiyonunu istediği yöne kırıyor. Şehir otogarlarında indirmesi gereken yolculardan bazılarını canı istediğinde dağ başlarında indiriyor.

Belki biraz basit bir örnek oldu ama hakikat bu.

Batı’da devlet sistemi yasalar ve kurumlar üzerinden işliyor ve bu sebeple devlet esastır, partiler ve idareciler araçtır. Bizim ülkelerimizde ise devlet sistemi, partiler ve kişiler üzerinden işliyor ve bu sebeple partiler ve kişiler esasa dönüşüyor, yasalar ve kurumlar (ve hatta bütünüyle devletin kendisi) araca dönüşüyor.

Bu hal seçimleri de etkiliyor ve şekillendiriyor.

Batı’da seçimler sessiz, sedasız, çok sakin ve düşük bir katılımla geçiyor. Öyle ki bazen seçimler olur, biter fakat toplumun önemli bir kısmının hala seçimlerden haberi yoktur. Toplumun büyük bir kısmı seçimler konusunda politize olmamış ve seçimlere ilgisizdir. Çünkü yasaları ve kurumları ile oturmuş devlet sisteminin işleyişine güven duyuyorlar. Devletin başına kim geçerse geçsin, yasaların, kurumların ve işleyişin çok fazla dışına çıkamayacağını biliyorlar. Seçimler etrafında, toplumda siyasi çekişme oluşmadığı için siyasi çekişmeye ve gerginliğe bağlı toplumsal kutuplaşma da Batı’da yok denecek kadar azdır. 

Bizim ülkelerde ise durum çok farklı; yasaları, kurumları ve işleyişi ile devlet, parti ve kişilerin elinde araca dönüştüğü için, ortada toplumun güveneceği bir devlet yoktur. Toplum, partilere ve şahıslara mahkumdur. Partiler ve şahıslar devlete sahip olmak için kıyasıya mücadele eder. Seçimler, seçim olmaktan çıkar, savaş halini alır. Seçimler konusunda aşırı politize olan toplumda çok büyük siyasi çekişme ve gerginlikler oluştuğu için, bu siyasi çekişme ve gerginliklere bağlı olarak toplumsal kutuplaşma çok keskin ve derindir. Siyasi çekişme ve gerginliğin oluşturduğu toplumsal kutuplaşmalar, toplum içinde düşmanlıklara dönüşüyor.