• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Adalet, sadece devlet için emniyet oluşturmaz, toplum için de emniyet oluşturur. Batı’da bu anlamda da bir emniyet var.

Devletler adalet sayesinde toplumlarından emin oldukları gibi, toplumlarına da genel bir emniyet kazandırmış, güven ortamı oluşturmuşlar.

Almanya’da bir şehrin emniyet müdürü Türkiyeli Müslümanlara ait bir cami yönetimini ziyaret ediyor. Emniyet müdürü, üçlük aylık dönem için Türkiye’den gelen emekli cami imamına Almanya’yı nasıl bulduğunu soruyor.

İmam şu cevabı veriyor: Sabahları erken saatlerde ve akşam karanlığında Marjana Park’ta (ormanlık alan gibi bir yer) yürüyüşe çıkıyorum. Bazen bir bayanla karşılaşıyorum, tek başına ıssız ve karanlık yerde korkmadan koşuyor. Bu, beni çok etkiledi. İslam da bunu istiyor.

Adalet ile hükmedilen dönemlerde yabani ve vahşi hayvanların kendilerini genel emniyetin güvencesi altında hissettikleri için topluma karışıp, çarşı pazarlara kadar indikleri ve güven içinde insanlar arasında dolaştıklarını İslam tarihinde okumuştuk. Batı'da hayvanlar da kısmi nasibini almış.

Batı’da avlanmanın her türlüsü son derece sıkı bir kontrol ve kayıt altında gerçekleştiriliyor. Suda ve karada avlanmaya izin verilirken, hayvanların nesli, sayısı ve üreme zamanları göz önünde bulunduruluyor. Sayıları azalan ve nesli tükenmekte olan hayvanların avlanmasına yasak getiriliyor. Bu hayvanların avlanmasına çok yüksek oranda cezalar uygulanıyor.

Ayrıca devlet kontrolünün dışında genel toplumda da hayvanlara zarar vermeme bilinci var. Böyle olunca da hayvanlar bir taraftan sıkı uygulanan yasaların ve cezaların; diğer taraftan da toplumun hayvan sevgisinin güvencesi altında emniyet ve güven içinde yaşıyor. 

Adalet devlet için güven ve beka; toplum için emniyet ve huzur olduğu gibi hayvanlar için de hayattır. Adalet varsa, emniyet vardır, düzen vardır, hayat vardır. Adalet yoksa emniyet kaybolur, güven sarsılır, düzen bozulur.

Adaletin ve zulmün dünya üzerindeki etkilerini tezat bir vaziyette Batı eli net bir şekilde görüyoruz. Yukarıda örnekler üzerinden aktardığım yabani hayvanların dahi emniyet ve güven içinde hayat sürmesi, Batı’nın kendi içinde oluşturduğu ve ulaştığı adalet ve çevre bilincinin bir eseridir. Batı’da en göze çarpan hususlardan biri de yüksek derecede yaşanan çevre bilincidir.

Hava ve çevre kirliliğine karşı tedbir geliştirme, hayvanların, doğanın ve doğal kaynakların korunması ve ihtiyaç kadarı ile kullanımları hususlarında son derece yüksek bir bilinç geliştirmiş ve toplumsal uygulamaya dönüştürmüşler. Ancak kendi içinde kendisi için bunu uygulayan Batı, doyumsuz kapitalist hırsları için dünyanın kaynaklarına ve doğal yaşamına acımasızca saldırıyor.

Batı kendi içindeki hayvanlara güven veriyor ve onları yaşatıyor ama aynı Batı, okyanuslardaki koca balinaları kozmetik sanayisi için denizlerde yüzemeyen, hareket edemeyen canlı birer ölüye dönüştürüyor. Koca bir balık olup da yüzgeçleri alındığı için sularda yüzememek zulmünü işletiyor Batı.

Binlerce, milyonlarca fok balığı yine benzer amaçlarla Batı’nın bitmek bilmeyen doyumsuz iştahına kurban ediliyor. Batı sahip olduğu doyumsuz iştahı ile, dünya üzerindeki canlı cansız kaynaklara saldırıyor ve bunları hoyratça tüketiyor. Bugün karada ve denizde hayat bu sebeplerle fesada uğradı ve uğruyor.      

Evet, Batı bugün kendi içinde adaleti ve adalete bağlı olarak da emniyet, güven, huzur ve birliği tesis etmiş ama dünya üzerinde adalet, emniyet, güven ve huzuru tesis edememiştir. Bırakın dünya üzerinde bunları tesis etmeyi, dünya üzerindeki zulümlerin, açlığın, karışıklığın, huzursuzluğun kaynağı büyük oranda Batı’dır. Bu anlamda ben Batı’yı, kendi bireylerine karşı merhametli ama dışındakilere acımasız ve yırtıcı bir hayvana benzetiyorum.

Bu anlamda sözün özü; Batı, kendi içinde ve kendisine iyidir, dünya geneline ise kötü.