Müslümanın kitabında ümitsizlik yoktur
28 Şubat sonrası 2000`ler, Türkiye`de zulmün ayyuka çıktığı dönemlerdi. Baskı, operasyon, zulüm ve cezalar çok olumsuz bir tablo ve ruh hali oluşturmuştu. O yıllarda cezaevine giren binlerce kişi arasında olan biri olarak kendimi okumaya ve ilmi araştırmaya vermiştim. O dönemde okuduklarımdan beni en çok etkileyenlerden biri de Muhammed İkbal olmuştu. Hele bir sözü vardı ki halimizi ifade eden, adeta zihnime kazımış, kendime inanç yapmıştım: “Sonbahar geldi, gövdeni kestiler diye üzülme, bahar gelecek ve sen yine filizleneceksin/yeşereceksin.”
Evet, sonbahar gelmişti ve gövdemizi kesmişlerdi. Sabırla baharın gelişini bekledik ve biz kesik gövdemiz üzerine, elhamdülillah yeniden filizlendik/yeşerdik.
Bugün İslam ümmeti sonbaharını yaşıyor ve ümmetin gövdesini kesmişler.
İslam aleminde siyasi ve sosyal tablo kötü. Ancak biz ümitsiz değiliz. Ümitsizlik Müslümanın kârı değildir. Müslümanın kitabında/Kur`an`da ümitsizlik yoktur. Kur`an, ümitsizliği kafirlerin özelliklerinden sayar. İnanç zayıflığı sayar.
Müslüman üzülür, ama ümitsiz olamaz. Hesapların üzerinde hesabı olan, kuvvetlerin üzerinde kudreti olan Allah`a inanan bir Müslümanda ümitsizlik, inanç zayıflığıdır ve hatta bir anlamda inançsızlıktır.
Müslüman, yaşananlara üzülür, kahrolur; ama bu üzüntüsü ve kahrı onda derde dönüşmeli ve dert onu harekete geçirmeli.
İnsanlık ve İslam tarihi çok daha zor dönemler geçirdi. Ancak yüce Allah bu zor dönemlerde sabreden ve mücadele eden mazlumlara, müminlere yardım etti ve zalimlerin tahtlarını ve saltanatlarını yerle bir etti.
Firavun kadar güçlü bir düzen kuran var mı?
Yeryüzüne hükümran olunca, insanları ayrıştırdı; bir kısmını kendisine yakın, egemen sınıf yaptı, diğer bir kısmını köleleştirdi... Sonra bir rüya gördü. Gördüğü rüyada, doğacak bir erkek çocuğu, onu tahtından ediyordu. Bunun üzerine bir karar aldı ve yeni doğan erkek çocukları kılıçtan geçirdi. Bunun için halkın arasına muhbirler saldı, hamileleri takip ettirdi, doğan çocuk erkek ise onu hemen öldürdü.
Ne insan hakları örgütü, ne insan hakları mahkemesi, ne de bu zulmü duyuran bir medya ve ne de bu zulüm karşısında harekete geçen uluslar arası toplum!
Firavun ve zulmü...
Astığım astık, kestiğim kestik...
Ama Allah öyle bir hesap devreye sokuyor ki, akıllar duruyor. Firavun`un, doğumundan dolayı bütün erkek çocuklarını katlettiği o kutlu çocuğu, Allah Firavun`un sarayında, Firavun`un eli ile büyütüyor. Ve büyüyen bu çocuk Firavun`un sonunu getiriyor...
Sözün bittiği yer...
Bundan daha öte bir hesap var mı!?
Allah`ın yanında hesaplar çoktur. Yeter ki müminler sabırla kulluklarını yerine getirmeye, dinleri üzerinde sabit kadem devam etsinler.
Allah müminlere yardım etmeyi kendisi üzerine hak olarak yazmış: “Ve müminlere yardım etmek üzerimize bir haktır.” (Rum: 47)
Allah ilklerin ilkinde ne idi ise, şimdi de aynıdır, değişmedi ve sözünden caymaz. Yeter ki müminler, Allah`ın yardımını hak edecek bir sabır ve sebat göstersinler.
Mazlumların kurtuluş sabahı uzak değil, yakındır. Çünkü zulüm haddini aştı, zifiri karanlık halini aldı.
“Bir şey haddini aştığı zaman zıddına inkılab eder.”
Karanlık gece, yerini aydınlık sabaha; zulüm ise yerini adalete bırakmak zorundadır.