• DOLAR 34.659
  • EURO 36.358
  • ALTIN 2945
  • ...

Türkiye, Münbiç-Rakka hattı ve PYD üzerinden Amerika ile yaşadığı sorunun bir benzerini bu sıralar Afrin üzerinden Rusya ile yaşıyor.

Suriye sahasında oluşan koşullar, PYD açısından en büyük tehdit unsuru olarak Türkiye`yi gösteriyor. Haliyle Türkiye de PYD ve kantonal statüsünü milli güvenliğine yönelen ciddi bir tehdit olarak değerlendiriyor. Bu durumda iki etkili dış güç olan Amerika ve Rusya`nın Türkiye ile PYD arasındaki politik tercihleri, diğer tarafın tepkisine yol açıp kendisine yönelen yıkıcı işbirliği manevraları olarak değerlendiriliyor.

Hâlihazırda Suriye`de silahlı muhalif güçlerin kontrolündeki alanlar ABD ile Rusya arasında paylaşılmış durumdadır. ABD, IŞİD ve ana merkezi konumundaki Rakka`ya odaklanmışken, Ruslar da Esad yönetiminin geleceğini garantiye almak adına Şam-Halep-İdlib hattına odaklanmış durumdadır. Gelinen noktada Rakka, ABD için neyi ifade ediyorsa; İdlib bölgesi de Ruslar açısından benzer şeyi ifade ediyor.

Amerikalılar salt hava saldırılarıyla sahada istenilen hedeflerin yakalanamayacağına kanaat getirdikten sonra PYD ile ilişki geliştirip YPG unsurlarını “Kara gücü” şeklinde organize ederek saha hâkimiyetine yönelmeye başladılar. Rakka`yı ele geçirerek bu hedeflerinde başarının zirvesine çıkmak istiyorlar.

Benzer şey Ruslar için de geçerli. Afrin, İdlib bölgesinin yanı başında. İdlib, yakın süreçte Rusların en fazla odaklanıp muhaliflerden arındırmak istediği en önemli merkez olarak duruyor. Halep`ten çıkan tüm silahlı gruplar İdlib çevresine yerleşti. Ayrıca Suriye ordusuyla farklı noktalarda anlaşma yaparak tahliyeyi kabul eden gruplar da yine İdlib bölgesine geçtiler. Haliyle İdlib, Suriye iç savaşında Halep`ten sonra en çok belirleyici olma özelliğine sahip bir merkeze dönüştü.

Yapılan değerlendirmelere göre önümüzdeki süreçte çatışmaların en fazla yaşanacağı bölge İdlib bölgesi olacak. İşte bu noktada Afrin ve YPG`sinin Ruslar açısından oynayabileceği rol önem kazanıyor. Bir taraftan Türkiye, bir taraftan ÖSO, diğer taraftan İdlib`deki gruplar karşısında Afrin YPG`si kendini tehlikede görüyor. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için de Ruslara mecburdur. Zaten Şam yönetimiyle uzlaşmaya ve orduyu davet etmeye dönük açıklamaları uzun zamandan beri ajanslara yansıyor.

Gerek Afrin YPG`sinin işbirliği mecburiyeti, gerekse Rusların muhtemel İdlib operasyonları, Rusların Afrin`e yerleşmesini kolaylaştıran, hatta iki taraf açısından mecburi kılan bir vaziyet oluşturdu. Afrin, Ruslarla kendini koruyacak; Ruslar, Afrin YPG`sini İdlib operasyonlarında “Kara gücü” olarak kullanacaklardı. Şu anda Rusların baş gösteren Afrin ilişkisinin en önemli nedenlerinden bir tanesi tam da budur aslında.

Rusları Türkiye`ye rağmen PYD`ye yaklaştıran diğer önemli bir nokta da PYD kartının Amerikalılarla Ruslar arasında “Mendil kapmaca” oyununa dönüşmeye başlamasından kaynaklanıyor. Bu kapmacanın altında da iki güç arasındaki rekabet ve Suriye`nin geleceğine dair programlarının farklı olması yatmaktadır.

Her hâlükârda Türkiye tarafı ise PYD ilişkisi üzerinden iki süper güce de ateş püskürerek bu durumu “Güvenlik” meselesi olarak değerlendiriyor. İki tarafla da bu anlamda sorun yaşıyor. Bir takım tekliflere rağmen Amerika`yı PYD`den uzaklaşmaya ikna edemiyor.

Bunun da sebepleri var tabii ki.

Türkiye`nin iki süper güç açısından “sorunlu” olarak değerlendirilen Suriye politikası bunun en önemli nedenidir. Kaldı ki ABD, kendisiyle pazarlık teklifleri sunan Türkiye yerine, bilmem kaçıncı tümeni gibi emir-komuta zincirine riayet eden muti bir kara gücünü kendisi için daha kullanışlı görüyor.

Rusların PYD üzerinden Türkiye ile çelişkileri ise, bir yönüyle PYD kartını tamamen ABD`ye kaptırmak istememesi ise de, diğer yönüyle Suriye politikasında Türkiye ile yaşadığı ve çok da dillendirilmeyen ayrışmadan kaynaklanıyor.

O halde PYD bu iki süper güç arasında kıvraklık göstererek neyi umuyor?

İlkin politik ve askeri perspektifleri oldukça farklı olan Rus-ABD ikilisi arasındaki kıvraklığı şimdilik işe yarıyor olsa da zorunlu tercihten kaçamayacağı günlerle karşılaşması kaçınılmazdır.

İkincisi ise, “Bal tutan, parmağını yalar” meselesi.