• DOLAR 34.665
  • EURO 36.701
  • ALTIN 2943.175
  • ...

Suriye'de bir yandan Baas rejimi toplu öldürmelerle kirli sicilinin gerektirdiklerini yerine getiriyor; Öbür yandan doğrudan ya da dolaylı olarak toplu kıyımlar için ortam hazırlayarak olayların kontrolden çıkmasını stratejilerinin merkezine oturtan bölgesel ve bölge dışı unsurların çifte standartları birbirini izliyor.

Suriye Baas rejimi zalimdir, diktatördür, kan içicidir. Bunda kimsenin şüphesi yok. Ancak Suriye'de son olarak Humus'ta yaşandığı iddia edilen katliam(doğruysa) sadece bir sonuçtur. Esad rejimi burada ipte oynayan cambaz rolünü icra ediyor. Bu çirkin oyunda tek suçlu ipteki cambaz değildir. Cambazı ipe çıkarıp hedef gösterenlerin Müslüman kamuoyunun duygularına dadanmasını hiç kimse görmeme lüksüne sahip değildir. Kaldı ki halkın kanlarının akmasına giden süreci hatırlamak, cambaz oynatanları da hatırlamamıza kafi gelecektir.

Hatırlayın Suriye'deki kıpırdanışın ilk başlangıcını. Baas rejiminin bölgesel denklemdeki konumu ne olursa olsun geçmişten gelen baskı ve sindirme politikası, kabaran halk öfkesinin en geçerli ve meşru sebebiydi. İlk etapta diğer ülkelerdeki gibi protestolar, gösteriler baş gösterdi. Henüz gösterilerin çapı bile kestirilemeden Amerikan-İngiliz subayları Hatay sınırında esrarengiz planlamalara giriştiler. Derken bir mülteci mizanseni sahnelenmeye başlandı. Henüz mülteci falan ortada yok iken çadırlar kurulmaya başlandı. Bazı aileler gelmeye başladı. İlk etapta medyaya uzaktan çekim yapma olanağı tanındı. Sonrasında ise bölge basına tamamen kapatıldı. Yardım kuruluşları giremez oldu. Tarihte hiç görülmüş müdür ki bir mülteci kampının basına ve yardım kuruluşlarına kapandığını.

Sonradan ortaya çıktı ki burası ordudan kaçanlar için Amerikan-İngiliz-Fransız askeri uzmanları tarafından silahlı eğitim kampına dönüştürülmüştü. Suriye halkı barışçıl protestolarla değişim iradesini ortaya koyarken anlaşıldı ki bölgesel ve uluslararası aktörler bambaşka bir organizasyon peşindeydiler. Gerekli eğitim ve techizat tedarikinden sonra bir de ABD-Avrupa başkentlerinde sefa sürenler birden toplanarak mahiyetinden haberdar bile olmadıkları muhalefet cephesine başkan-kumandan tayin edildiler.

Bugün silahlı alanda “Özgür Suriye Ordusu”, siyasi alanda ise “Suriye Ulusal Konseyi” ismi ön plana çıkarılmış durumda. İkisinin de karargahları Suriye'nin dışında, deyim yerindeyse “Emin ellerde.” Oysa bizzat Suriye içerisinde ikamet edip insani taleplerin faturasını ödeyenler, İslami hassasiyetleriyle geleceğe yön vermek isteyenler, alimlerin başını çektiği çok farklı gruplar var. Ama nedense hiç birisinin esamesi bile medyada okunmuyor. Sadece yapılan katliam ve tahribatların detaylarını vermek üzere ancak bunlara söz hakkı tanınmaktadır.

Silahlı Özgür Suriye Ordusu üzerinden yürütülen ve strateji açısından sonu felaket olacağı belli olan bir takım kasıtlı taktikler, eninde sonunda halkın ölümüyle sonuçlanıyor. Son olarak Mevlid kandiline denk gelen süreçte yaşandığı (tabii ki doğruysa) kıyım da yine kasıtlı taktiklerin acı faturası olarak Humus halkına geri döndü.

Arap Birliği temsilcilerinin faaliyette olduğu süreç hatırlanırsa, Suriye yönetimi o dönemde operasyonlarını taktik gereği en aza indirgemişti. Bundan cesaret alan Özgür Suriye Ordusu, katliamın yaşandığı Humus'un Halidiye mahallesi başta olmak üzere bazı kasabaları ele geçirdiğini ilan etti. Hatta orada uyduruk askeri tören geçişleri yapıldı, Türkiye'deki sözde komutanları telefon bağlantısı kurularak topluluğa hitap etti. Derken Arap Birliği planı askıya alındı ve dış müdahale için dosya BM'ye götürüldü. Aleyhinde karar çıkmayacağına emin olan Baas rejimi, sığ askeri taktiklerle mahalle-kasaba hakimiyetine yönelmiş silahlı unsurlara yöneldi. Mahalleleri top ateşine tuttu. Sonunda Suriye rejiminin mahir, silahlı unsurların ise acemi oldukları mahalle hakimiyeti serüveninin sonu hayli kanlı geçti.

Her katliam haberi sonrası 1982 Hama katliamı vurgusunun yapıldığı bir ortamda mahalle-kasaba-şehir hakimiyetini yaş kuru demeden imha etme tecrübe ve geleneğine sahip Baas ordusunun tutumu biliniyor iken, tekrar bu tür taktiklere yönelinmiş olmasının izahatı, aktörlerce timsah gözyaşları dökmeden verilmeli değil midir?

Rejim güçlerine karşı, hedef ve mahiyeti bir tarafa, silahlı eylemler düzenlenmesinin bir mantığı olabilir. Ancak gerektiğinde şehirleri haritadan silebilecek kadar pervasız davranışlar sergilemiş bir rejime karşı mahalle hakimiyetinin askeri taktikler babından bir anlamı olabilir mi? Kaldı ki bu “acemiliği” yaşayan silahlı Özgür Suriye Ordusu, hem Hatay'da hem de iddialara göre İncirlik üssünde ABD-İngiliz subaylarından çok sıkı eğitimler almasına ve ileri teknoloji ürünü silah ve techizatlarla donanmış olmalarına rağmen kasıtlı olduğu açık olan böyle bir “hataya” düşmelerinin mantıklı bir izahata ihtiyacı yok mudur?

Yoksa birileri, uluslararası planlarını başarıya taşımak için daha fazla Suriyeli'nin kanının akmasına mı ihtiyaç duymaktadır?

Hiç kuşkunuz olmasın! Suriye halkı kurtuluşu düşünürken, birileri daha fazla kan dökülme stratejisi güderek bölgesel hesaplarla meseleye müdahale etmektedir. Silahlı unsurların Suriye sahasına tez elden sürülmesi, rejim güçlerini de aşırı reaksiyona sürüklemekte, dolayısıyla halkın genel beklentileri yerine ortam şiddete teslim edilmektedir. Bu çirkin oyunun failleri, sadece kirli sicilinden dolayı rejim güçleri değildir. Katliam konsorsiyumunun en büyük ortakları, bölgeye farklı saiklerle müdahale edip akacak kanın hacmini, kirli planlarını gizleme aracına dönüştürmenin hesabını yapanlardır.

Tüm bunları alt alta koyduğumuzda, son süreçte yaşandığı gibi katliam haberleri etrafında oluşan hissiyat “Kahrolsun Esad Diktatörlüğü” şeklinde formüle edilme yoluna gidilerek sokaklara taşındı, taşınıyor. Oysa bu, sadece ipte oynayan cambazla yetinme sonucunu beraberinde getiriyor.

Suriye'deki katliamlarda, 2011 yılı içerisinde Afganistan'da BM verilerine göre (siz bunu en az ikiyle çarpma hakkına sahipsiniz) üç bin sivili öldüren ortak iradenin dahlini görmeyip sadece Esad'a yüklenmekle yetinmek, eşeğe güç yetiremeyip semerini dövmek demektir.

Ama yine de sadece “Kahrolsun Esad” demekle yetinecekseniz…

“Evet! Ama yetmez!” Yetmiyor çünkü…