• DOLAR 34.659
  • EURO 36.459
  • ALTIN 2950.85
  • ...

15 Temmuz ABD destekli darbe girişiminin başarısız kalmasına “ağıt” tadında bir yazı yazarak değinen Neo-Con`cu Daniel PİPES, üzüntü nağmelerinin sonunda iki önemli noktayı vurguluyordu;

İlki; Türkiye`nin bu aşamadan sonra Fetullah Gülen`in iadesinde ısrar edeceği, bu ısrarın zaman zaman sallantılı olsa da bu kez ilişkilerin Gülen`den dolayı düzlüğe çıkmasının zor olacağı şeklindeydi.

İkincisi ise; Darbe girişimiyle devrilemeyen Tayyip Erdoğan için yeni bir öngörüyü piyasaya sürerek şöyle demekteydi:

“Erdoğan`ın felaketi büyük olasılıkla dış ilişkiler kaynaklı olacak öngörümü yeniliyorum. İç siyasette çok iyi işleyen aynı kavgacı tutumu uluslararası ilişkilere uygulamaktan sadece kendi çıkarları için çok agresif olduğu bir zamanda büyük olasılıkla kendi sonunu getirecek. Türkiye sonunda oldukça ağır bir bedel ödedikten sonra bu megalomandan kurtulacak.”

ABD`li Neo-Con`cuların yazdıkları “tahminler”, hiçbir zaman orta veya ileri ölçekteki analistlerin yaptıkları tahminler gibi değildir. Kimisi istihbarat bilgilerinden hareketle uygulanmak üzere devreye konulacak senaryolardan hareket eder; Kimisi ise uygulanmak üzere operasyonel kurumlar için hazırladıkları stratejik harekât planlarından hareketle yazılar kaleme alır.

Bu kesimin farklı ülkeler üzerine yayınladıkları analizlerin içeriğinin belli süreler sonra hedef ülkelerde neredeyse bire bir gerçekleşmesinin sırrı da burada yatmaktadır.

Pipes`in Türkiye ve Tayyip Erdoğan üzerine vurguladığı iki önemli noktadan bir tanesi olan Gülen`in iadesi meselesi, Rus elçisini öldüren şahsın FETÖ bağlantısının ilk etapta ortaya çıkmasıyla daha da önem kazanmış durumdadır. Darbedeki başrol etkisine rağmen Gülen`in iade edilmesi, beklenen olası gelişmeler arasında yer bulamazken, elçinin öldürülmüş olması ve tetikçi bağlantılarının ilk etapta FETÖ üzerine odaklanması, iade konusunu öncelikli ve ayrıcalıklı bir konu haline getirmiştir.

Bu kez Rusların FETÖ işine bulaştırılmış olması, iade konusunda Türkiye`nin elini güçlendirirken, FETÖ`nün CIA ile eş anlamlı bir hale dönüşmüş olması, iade konusunda Türk-Amerikan ilişkilerini içinden çıkılamaz bir hale dönüştürmeye adaydır.

Dolayısıyla Pipes, ilişkilerde yaşanacak “krizi” FETÖ`nün iadesine bağlaması ve “Geçmişte ilişkiler ne kadar sallantılı olmuş olursa olsun gelecek çok daha rahatsız edici görünüyor” tespiti, sanki Rus elçisinin öldürülmesiyle başlayacak yeni ilişki krizine ayna tutmuş gibi bir “öngörü” ortaya koymaktadır.

Darbe girişimi ile arzusu gerçekleşmeyen Pipes`in Tayyip Erdoğan için öngördüğü tek çarenin, “felaketi büyük olasılıkla dış ilişkiler kaynaklı olacak” şeklinde özetlemiş olması, yine son süreçte yaşananlarla paralellik arz etmesi açısından hayli dikkat çekicidir.

Burada “Erdoğan`ın sonunu getirecek” denildiği ve gözlerin ilk çevrildiği “dış ilişki” ister istemez “Fırat Kalkanı” operasyonunu akıllara getirmektedir. Suriye`nin artık bir dehlize dönüştüğü gerçeği ortadadır. Kimin, ne zaman, kimle ve hangi şartlarda dostluk ya da düşmanlık yapacağının asla belli olmadığı, bu yönüyle kuralsızlığın kural addedildiği bir saha haline gelen Suriye`de Türk ordusunun başlattığı operasyon üzerinden belli başlı hedefler belirlenmiş olsa da ihtiyat payının da elden bırakılmadığı aşikârdır. El Bab`ın içlerine kadar ilerleyen Türk ordusu için belirlenen hedef, Bab`dan sonra Rakka ve Münbiç olarak belirtilmektedir. Bu hatta ilerlemek demek, sahada aktif olan onlarca örgüt ve ülkeyle muhatap olmak anlamına gelmektedir ki, kaygan zeminde bunun ne anlama gelebileceğini kestirmek hiç de güç olmasa gerek.

YPG/SDG`nin Rakka`ya yönlendirildiği, Musul`un muhasaraya alındığı bir esnada Türk ordusu El Bab kapılarına dayanmıştı. İçeriye doğru girilmesi ve sokak çatışmalarının başlamasıyla beraber Rakka operasyonunun askıya alındığı haberlerinin gelmesi, sanırım Pipes`in kehanetine ışık tutacak emarelerle doludur.

Gelen haberler doğru ise, Rakka operasyonu ertelenmiş; IŞİD, Bab`a takviye yapma imkânı bulurken; YPG de bir sonraki aşamaya hazırlık için Rakka operasyonundan geri çektiği militanlarını takviye amaçlı Münbiç çevresine konuşlandırma imkânı bulmuştur.

Son süreçte IŞİD`in kuşatıldığı bir başka merkez olan Musul`dan hiç haber çıkmazken Bab, Rakka, Münbiç üçgeninde yaşanan yeni gelişmeler, birbirleriyle çatışmalı durumda olan tüm yapıların Amerikan koordinesinde Türkiye`nin başlattığı “Fırat Kalkanı`na” karşı ortak cephede buluştuğunu göstermektedir.

Yaşanan bu durumun ne anlama geldiğini ya da nelerin amaçlandığını öngörmek ise hiç de zor değildir.

Şöyle bir düşünün; Amerikan destekli YPG, IŞİD ve benzeri diğer “evcil” grupların tümü Bab kapılarında Türk ordusu ve desteklediği ÖSO bileşenlerine karşı ortak bir saldırıya geçerse ve Türkiye`ye beklemediği ağır bir darbe vururlarsa ne olur? Ki, ABD`nin Suriye sahasındaki Türkiye planı tam da budur!

Açıkçası “Tayyip Erdoğan`ın gidişi dış ilişkiler kaynaklı olacak” diye yazan Pipes`in öngördüğü senaryo önemli bir işlerlik kazanmış olur.

Pipes`in duası gerçekleşir mi bilinmez. Ama içeride istediği kaos ortamını bir türlü yakalayamayan Amerika`nın Suriye sahasında Türkiye`yi pusuya düşürmek istediğinden kuşku duyulmamalıdır.

Kaldı ki içeride, içerideki “İslamcı Şebbihaların” Amerikan planlarına karşı Türkiye-İran-Rusya yakınlaşmasını ciyaklayarak karşılamalarının altında yatan neden de Pipesgillerin rüyasından bağımsız değildir.