• DOLAR 34.661
  • EURO 36.514
  • ALTIN 2953.809
  • ...

Amerikalı gazeteci David İgnatus, geçen aylarda bir yazısında, Ortadoğu`nun almış olduğu mevcut şekli tasvir etmesi istenen İsrailli bir yetkilinin İbranice “Gam vegam” yani “aynı anda her iki yöne de gidiyor” şeklinde tasvir ettiğini belirtmekteydi.

Ortadoğu`daki gelişmeler, yaşanan karanlık tablolar ne kadar İslam dünyasını ilgilendiriyorsa, belki daha fazlası israil`i de ilgilendiriyor.

Acısıyla tatlısıyla her bir gelişmeyle beraber İslam dünyası nasıl ki hop fırlayıp hop oturuyorsa, aynı şekilde İsrail de hop oturup hop fırlıyor. Şu farkla ki;

Her şeye rağmen yaşanan gelişmeler karşısında İslam dünyasında geleceğe dair umutlar, karanlık beklentilerden daha fazla iken; israil`deki beklentiler tam tersine, karamsarlık umutlarına nazaran daha baskın çıkıyor.

Herkes, tüm güçler Ortadoğu üzerine oynuyor. Bölgenin geleceğini şekillendirme savaşını veriyor. Baskın güç odaklarının tümünün manevra alanına dönüşmesine rağmen özellikle “oyun kurucu” dış güçlerin hiç birisi geleceğin nasıl şekilleneceğini kestiremiyor.

Bölge; ölüm, yıkım, göç üçgeninde kıvranırken İsrail, son zamanların en mutlu ülkesi pozlarını veriyordu. Bir bakıma haksız da sayılmazdı aslında. Oysa aydınlığın ayak sesleri henüz yakınlaşmamış olsa da bu denli karanlık bir tablo ilelebet sürecek değildi.

İsrail, belki de kanlı olayların patlak vermesinden bu yana ilk kez “mutlu ülke” pozlarından sıyırarak özellikle Suriye`de yaşananlar üzerinden ilk defa bu yıl geleceğe dair endişeler paylaşmaya başladı. Suriye`deki durumun kendi güvenliklerini tehdit etmeye başladığını seslendirmeye yöneldi.

Suriye politikası nedeniyle zor günler geçiren Türkiye ile henüz “anlaşma” imzalanmadan önce bu endişeleri dillendirmeye başlamakla kalmadı, aynı zamanda Türkiye`nin yaşadığı sorunlara da atıflarda bulunarak taşıdığı endişeyi ortaklaştırmaya, ortak endişe zemini oluşturmaya başladı.

İsrail, bu şekilde Türkiye`ye gülücük gönderirken Türkiye`de yaşanan hükümet değişikliği, aynı zamanda dış politika değişikliğini de beraberinde getirdi. Derken uzun süredir sürdürülen “gizli” görüşmeler alenileşti ve iki ülke görüşmeleri “anlaşma” ile neticelendi.

Türkiye`nin, Suriye politikasının olumsuz yansımalarıyla pençeleştiği sır değildir. İsrail ise bundan sonra Suriye`de yaşananların kendisine yönelik olumsuz yansımaları olacağını hesaplamaktadır. Ki haksız da sayılmaz! Ancak Türkiye`nin Suriye bağlamında muzdarip olduğu etkenler ile israil`in belki de yakın gelecekte muzdarip olacağı etkenlerin farklı olacağını hesaba katarsak, bu durumda İsrail`in işbirliğine dayalı beklentisinin ne oranda karşılık bulacağı tartışmaya açık bir durum arz etmektedir.

***

Söz etmişken Türkiye`nin malum koşullarda İsrail ile anlaşmasının oluşturduğu tartışmaları ve özellikle CB kanadının bu eleştirilere karşı takındığı tavır hepinizin malumudur.

İsrail, herhangi bir ülke değildir. Dolayısıyla israil`le anlaşmanın oluşturacağı reaksiyon ve eleştirilerin de herhangi bir ülke ile yapılacak anlaşmaya verilecek reaksiyonlar gibi olmayacağı beklenmeliydi.

En ciddi itirazlar, prensip olarak israille yapılan anlaşmaya yönelik olmakla beraber, Gazze ablukası meselesi yine de tartışma ve itirazların odağındaydı. Neticede anlaşmanın şartlarından birisi de ablukanın kaldırılmasıydı. Ancak gelinen noktada abluka olduğu gibi devam edecekti.

Şu da var tabii ki. Gerçekçi olmak gerekirse Gazze ablukası İsrail açısından oldukça önemliydi. İç kamuoyuna yönelik popülist yaklaşımları bir tarafa bırakırsak, ablukayı kaldırmak tek başına Türkiye`nin altından kalkabileceği bir durum değildi. Başta Suudi ve Mısır olmak üzere Türkiye`nin neredeyse tüm bölgesel partnerlerinin israil`e yağ çekme yarışı sürerken Türkiye, bölgesel bazda ve içerde dayatılan olumsuz tazyiklere rağmen bunu tek başına başarması mümkün değildi, ki başaramadı da.

***

Anlaşma meselesine tekrar gelecek olursak;

Açıkçası İHH-CB arasında polemiğe dönüşen tartışmadan sonra Türkiye`de, içeriği ve geleceğe dönük muhtemel yansımaları açısından anlaşma yeterince tartışılamadı, irdelenemedi.

İsrail tarafında ise anlaşma epey tartışıldı. İsrail`in “kazanımları” ön plana çıkarılarak özellikle bölgesel gelişmeler bağlamında hayli umutlu yaklaşımlar sergilendi.

Mesela;

İsrail istihbaratına yakınlığıyla bilinen Debkafile sitesi, İsrail tarafının anlaşmadan ne yönde faydalanacağına dair şu maddeleri sıralamaktaydı:

1. Anlaşma, halen Suudilerin ve Mısır`ın Türkiye`yle gelişen ittifakları için İsrail`den destek alma yönündeki ortak çabalarıyla oldukça uyumlu. Söz konusu ittifak, İran`ın Afrika Boynuzu`nda, Kızıldeniz`de, Akabe Boğazları`nda ve İsrail ve Mısır`ın Akdeniz kıyılarının rahatsızlık verecek derecede yakınlarında attığı yayılmacı adımlara karşı bir Sünni hat çizme amacı taşıyor.

2. Anlaşma, imzalanması beklenen bir sonraki anlaşmanın, cumhurbaşkanları Recep Tayyip Erdoğan ile Abdülfettah el-Sisi`nin barışmasını sağlayacak olan bir Türkiye-Mısır uzlaşma anlaşması olacağını haber verebilir. Bu anlaşma en azından bir açıdan Türkiye-İsrail anlaşması modelinde olacaktır: Türkiye kendi topraklarından Hamas`ın İsrail`e karşı eylemde bulunmasına izin vermediği gibi, aynı şekilde Hamas`ın ebeveyni ve Sisi`nin baş düşmanı Müslüman Kardeşler`in Türkiye`den faaliyet yürütmesine de izin vermeyecektir.

3. Bu açıdan, Mısır ve Türkiye istihbarat işbirliğini sürdürecektir.

4. Türkiye ve İsrail ile Türkiye ve Mısır arasında kurulacak olan çift taraflı istihbarat mekanizmaları, İran`la ilgili girdilerini bir araya getirecektir.

5.  Ankara ve Kudüs arasındaki yenilenmiş işbirliğinin bu temel boyutu, anlaşmaya diplomatik bir protokolden ziyade askeri-istihbari bir boyut kazandırıyor. Bu boyut, ifadesini, uygulamanın siyasi mevki sahiplerine değil, iki ülkenin askeri servislerinin ve istihbarat servislerinin başındakilere bırakmasında buluyor.

6.  Ürdün de bu yeni ittifakın bir başka üyesi olarak belirlendi. Kral Abdullah şu anda ülkesi içindeki Müslüman Kardeşler ağlarını sessizce dağıtma süreci içinde. Bu ağların pek çok üyesi Filistin Hamas örgütüyle bağlantılı.

7.  Anlaşma ile birlikte İsrail ve Türkiye, iki ülke arasında kurulacak ve İsrail`in Türkiye`nin desteğiyle doğalgazını Avrupa`ya satmasını sağlayacak olan bir doğalgaz boru hattı inşa etmek için resmi görüşmelere başlayacaktır.

8. Bu rol Pazartesi günü bir adım daha ileriye gitti. Şimdi masada İsrail`in Akdeniz`deki kıyı gazını emniyete alacak bir İsrail-Türkiye-Rusya askeri ve istihbarat işbirliği var – bu olasılık Türkiye cumhurbaşkanının en sonunda, 24 Kasım 2015 günü bir Rus Su-24M bombardıman uçağının Türk hava kuvvetleri tarafından düşürülmesi nedeniyle özür dilemesine yol açtı.

 İsrail-Türkiye-Rusya işbirliği ve gaz meselesinde karşılıklı çıkarlar için gösterilen iyi niyet, başka alanlarda da ortak çabaları meydana getirebilir.

***

CB Erdoğan`ın israil`le anlaşma üzerine yönelen eleştirilere karşı yaptığı sert çıkışlar ve verdiği bazı olumlu mesajlar, İsrail tarafının anlaşmayla elde ettiklerini değil, belki de elde etmek istediği hedefleri kendince belirlediği söylenebilir. Kaldı ki bölgesel koşullar çokça değişti. İsrail, adet olduğu üzere merhabalaştığı herkesin deyim yerindeyse ciğerlerini sökmek isteyeceği açıktır. Ama artık bölgesel koşullar, bu koşulların oluşturduğu yeni durumlar, israil`in eski tarz üzere her istediğini koparmasına pek de imkan tanımamaktadır. Eskiden neredeyse hiç bir bölgesel güç, küresel güçlerin politikalarından ayrı hareket edemezken, bugün bölgesel güç olgusu, artık eski tarz üzere küresel güçlere kayıtsız şartsız itaat etmediğini, etmeyeceğini ortaya koymuştur.

İsrail, gelecek öngörüsünü Suudi ile birlikte İran karşıtlığı üzerine şekillendirmeye yönelmişken, Türkiye, israil`le olduğu gibi Rusya, İran ve hatta Suriye ile bile ilişkileri onarma/geliştirme çabasına girmiş durumdadır.

Hatta Türkiye`nin İsrail ile anlaşmayı bir oldu bittiye getirmek durumunda kalması bile, bölgesel denklemde “başına buyruk” hareket etmenin içerde ve dışarıda oluşturduğu baskıcı etkenlerin dayatmasının bir sonucu olarak belirmiştir.

Evet, Türkiye`de İsrail ile anlaşma meselesi yeterince irdelenememiştir. Ancak başta değindiğimiz üzere İsrailli yetkilinin dediği gibi Ortadoğu`daki gidişat, “Gam vegam”, yani “aynı anda her iki yöne de gidebilir” şeklinde bir durum arzetmektedir.

İsrail, gidişatın hangi yöne gitmesi gerektiğini kendince planlamakta, hayal etmektedir. Umarız beklentilerinin aksine gidişat istemedikleri yöne gider de Siyonizm canavarının efsanevi entrikaları kendileri için hüsranla sonuçlanır.