• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Sisi darbesi, darbeye karşı direniş ve Rabia meydanı…

İslam dünyasının birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de İslami kesim Rabia direnişi ile oturup kalkarken, meydan, bir anda cuntacıların yaptıkları devasa katliamların sembolüne dönüşüverdi.

İsmiyle müsemma “Rabia selamı” da o günlerden kalan bir hatıraya dönüşürken, direniş bakiyesinin de sembolü olarak kaldı.

Yıllar çabuk geçti. Uluslar arası konjonktür hızlı değişimlere uğradı. Haliyle değişim bizim “Rabia”ya da sirayet etmeye başladı.

Sisi cuntasını ve katliamlarını lanetlemek için yaptığımız “Rabia” selamındaki dört parmağımızdan her biri, “Bir gece ansızın” dönüşüverdi.

Biri “Tek devlet”;

Öbürü “Tek millet”;

Beriki “Tek bayrak”;

Öteki “Tek vatan” oluverdi.

Mazlumların kanlarına şahitlik eden mahzun Rabia’yı zalim Sisi’nin insafına terk edecek değildik. Taşıdığı anlamlardan arındırdık. Dönemin ruhuna uygun hale getirip “Yerli ve Milli” unsurlarımızı giydirerek resmen rehabilite ettik.

 

Rabia’yı kendi rengimize boyamak, iç politikada trend haline gelen muhafazakar milliyetçilik mevzisi için fena bir tahkimat değildi. Ama namlu doğrulttuğumuz Sisi diktatörlüğüne karşı namluyu indirme vaktinin geldiğinin ilk adımı olmaktaydı. Bizler, parmaklarımızın kazandığı yeni anlamları kavramakla bocalarken, Sisi cuntası mesajı almıştı aslında.

 

Yeni Rabia’mızla mutluluk pozları verirken farklı evrelere giren Libya krizi, Doğu Akdeniz’de bir anda baş gösteren parsel kavgaları, münhasır ekonomik bölgeler üzerindeki münakaşalar, netameli alanlarda süren başka türlü dış politika adımlarımız, bir anda bizi “Sisi ile neden anlaşmayalım ki?!” noktasına getirdi.

 

Asla yüzüne bakmayı düşünmediğimiz cuntacı katil ile diyalog arayışları artık sır değil. Bizzat Cumhurbaşkanı ve Dışişleri bakanının açıklamaları, Sisi ile “Normalleşmeye” duyduğumuz ihtiyacın yüksek perdeden ilanıydı.

 

Ne var ki “Gitmeye mahkum” gördüğümüz Sisi, bu kez kendini ağırdan satmaya başladı. Dışişleri bakanının ağzından dökülen şu cümleler, kendilerinin normalleşme arzusundaki muhataplarına “Sisi muamelesi” yapmaya niyetli olduklarını göstermektedir:

Normal diplomatik çerçeve dışında bir temas yok. Türk dış politikasında, bölgenin istikrara kavuşturulması yönünde Mısır'ın politikalarıyla uyuşan gerçek bir değişim görürsek, bu ilişkilerin normalleşmesi için bir temel oluşturabilir."

 

Bu da bir şey mi?!

Sisi yanlısı El Watan gazetesi yazı işleri müdürünün “Hükümetin şartları” diye yayınladığı on madde vardı ki dillere destan!

Bazı maddelere göz atalım:

 

* Kahire, Türk tarafının genel kurallara riayetinden emin olana kadar siyasi iletişim olmayacaktır… İletişim yalnızca güvenlik düzeyinde kalacaktır.

* Doğu Akdeniz’de, Türkiye, Avrupalı müttefiklerle ve özellikle Yunan ve Rum taraflarıyla kapsamlı bir anlaşmaya varmadıkça, Mısır-Türk anlaşması olmayacaktır.

 * Türkiye’nin Libya’dan siyasi, askeri ve güvenlik açısından ayrılması, Libya dosyasını tamamen terk etmesi ve Libya topraklarına getirdiği paralı askerleri geri çekme sözü vermesi gerekmektedir.

* Türk askerlerinin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesi için bir takvim ortaya koyması ve Irak hükümetiyle Irak topraklarına asla müdahale etmeme sözü veren bağlayıcı bir anlaşma imzalaması gerekmektedir.

* Müzakereler Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) taraflarını içermeli ve Türkiye, son yıllarda Körfez ülkelerine karşı işlediği suçlardan dolayı özür dilemedir…

* Özel olarak Mısır’a ve genel olarak Körfez ülkelerine saldıran tüm Müslüman Kardeşler medya kuruluşları durdurulmalıdır. Türkiye, topraklarında Müslüman Kardeşler’in her türlü siyasi faaliyetini yasaklamalıdır.

* Türkiye, aranmakta olan ve Türk topraklarında bulunan Müslüman Kardeşler üyelerinin hakkından gelinmesi için Interpol'ü engellemeyi bırakmalı ve Avrupalı yetkililere itiraz etmeden onlarla ilgili yargı süreci başlatmalıdır.

 * Mısır güvenlik yetkilileri, Türk rejiminin davranışını izleyecek ve gelecek dönemde bu koşullara ne ölçüde uyduğunu kontrol edecek…

* Türkiye; Mısır, Yunanistan ve (Güney) Kıbrıs ile deniz sınırlarını belirlemeden ve yukarıda belirtilen koşullar üzerinde anlaşmadan Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na katılmaya davet edilmeyecektir.

 

Tamam, bu şartların bir kısmı blöf, bazıları da görüşme öncesi çıtayı yüksek tutmakla ilgili olabilir. Ancak Sisi gibi bir “Müstemleke valisinin” sahip olduğu bu özgüvenin mutlaka birden fazla sebebi olmalı. Hatta bu yöndeki şartlar, ancak müstemlekelere dayatılmak için hazırlanır.

Bu özgüvenin arkasında değişen bölgesel koşullar var; yeni ittifaklar var; Amerikan desteği var…

Peki, bizim hiç günahımız yok mu?

Belki bazı yanlışlarımız, Sisi için cesaret kaynağına dönüşmüştür.

Belki de ilk ciddi zaafımızı, Rabia’yı asimile ederek rakibimize/düşmanımıza göstermişizdir.

Hatta belki de ilk yanlışımız ya da zaafımız, Sisi için ilk “Diriliş” hamlesi olmuştur.

Belki de biz içeride “Kızılderililerimizi” bile “Yerli-Milli” kılma savaşımına tutuşurken cümle alem Doğu Akdeniz’de ve bölge genelinde malı parsel parsel götürmekle insiyatife kavuşmuştur.