• DOLAR 34.653
  • EURO 36.368
  • ALTIN 2929.769
  • ...

Küresel güç dağılımı, yeni ittifaklar, müdahaleler, kurulu güç düzenindeki roller gibi Amerika ile özdeşleşen bir takım askeri ve politik tavırlar, Trump yönetimiyle büyük oranda değişti. Öngörülebilir Amerikan politikaları, büyük oranda öngörülemez bir hal aldı.

Biden yönetiminin işbaşına gelmesiyle beraber hem müttefikler hem de rakipler açısından en çok merak edilen konu da doğal olarak Amerika’nın yeni dış politikası olmaya başladı.

Dışişleri Bakanı Blinken’in Senato konuşmasından sonra geçen hafta yayınlanan “Geçici Ulusal güvenlik Strateji Belgesi”, Biden yönetiminin dış politikası hakkında meraklıları için yol haritasını ana hatlarıyla ortaya koymuş oldu.

Aslında Biden yönetiminin küresel ölçekte vurguladığı yeni güç konumlanması, Obama yönetiminin benimsediği yol haritasının devamı idi. Trump yönetimi ise sadece mezkur yol haritasını bölen bir reklam arası işlevi görmüş oldu.

Askeri güç dağılımı ve yeni konumlanma, doğrudan müdahaleler ile diplomasi kulvarı ilişkisi, Çin’i çevreleme, Rusları sıkıştırma gibi ayrıntılar geçici strateji belgesinde yer bulurken, yeni Ortadoğu politikasında ise Obama dönemi uygulamalarına yeniden dönüş olarak belirginlik kazandı.

Amerikan sömürü düzeninin devamı için Güney Pasifik bölgesi, barındırdığı ham madde potansiyeli açısından göz dikilen bir numaralı bölge durumunda. Çin faktörü, üretim ve dünya pazarlarında her geçen gün artan payı ile Amerika’yı en çok tedirgin eden birincil tehdit faktörüne dönüşmüş bulunmaktadır. Bu nedenle askeri güç konumlanmasında Güney Pasifik, şu an Amerikalılar için öncelikli yer durumuna gelmiştir.

Rusların kriz bölgelerine müdahale başta olmak üzere artan nüfuzu ve genişleyen etkisi, Amerikalıları yeni pozisyonlar almaya itmiştir. Pasifik’ten sonra askeri güç konumlanmasının ikinci büyük durağı bu nedenle Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri olacak.

Diğer kritik bölge ise hiç kuşkusuz Ortadoğu’dur. Petrolün belli süre sonra rezerv olarak tükenme durumuna ek olarak artan enerji çeşitliliği ve alternatif enerji kaynaklarının yaygınlaşması, yanı sıra mevcut petrol yatakları üzerinde tesis ettiği doğrudan ya da dolaylı tahakküm, bu bölgeyi Amerikan sömürüsü için öncelikli cazip bölge olmaktan çıkarmıştır. Bölgeyi nispeten cazip kılan diğer faktörler ise jeo-politik konumunun yanı sıra Siyonist rejimin güvenliği ve yayılmacılığının teminat altında bulundurulması arzusudur.

Yeni Ortadoğu politikasında gerek strateji belgesindeki vurgular, gerekse Blinken’in sözleri, Trump’ın rüşvet karşılığı israil-BAE-Suudi eksenine tanıdığı sınırsız limiti hayli aşağıya çekecek gibi görünmektedir. Nükleer meselesi ve bölgedeki askeri-siyasi aktiviteler üzerinden köpürtülen “İran tehlikesi”, Siyonist rejimi meşrulaştırıp BAE-Suudi ikilisine komutan tayin eden argümanların meşruiyet zemini haline gelmişti. Suudi-BAE ikilisinin “İran tehlikesi” üzerinden korkuları harekete geçirilerek israil bugüne kadar ulaşamadığı bölgesel nitelikli bir meşruiyete kavuşurken, Trump yönetimi de bir kısmı haraç şeklinde olmak üzere Arap krallıklarını silah tüccarlarının bir numaralı manevra alanına dönüştürerek çifte kazanç sağlamış oldu.

Ancak İran ile yeniden nükleer anlaşmaya dönülebileceği sinyali, Yemen’e dönük Suud-BAE saldırılarına verilen desteğin kesilmesi kararı ve strateji belgesinde yer bulan “Müttefiklerin Amerikan çıkarlarını zedeleyecek eylemlerine izin verilmeyeceği” açıklaması muhtemelen bölgede Trump’a dayalı siyaset izleyen malum ülkelerde hayal kırıklığına yol açmıştır. Buna ek olarak müzakere ve diplomasiye ağırlık verilip askeri seçeneklerin çözüm olamayacağı ve “Ancak gerektiği kadar askeri güç bulundurulacağı” vurgusu, Obama döneminde küskünleri oynayan Suudi-israil ikilisinin canını sıkacak potansiyele dönüşecek gibi durmaktadır.

Nitekim Suudi medyasında analistler öfke yazıları döşemeye başladılar bile.
Analistlerden birinden şu alıntıyla bitirelim:
“…Bölge değişmekte. İsrail artık Washington'dan ve 'düşmanımın düşmanı dostumdur' diyen altın siyasi kuraldan daha rasyonel. Arapların hatırlaması gereken de bu.
Kendilerini Washington'dan araştırmacı olarak tanımlayanlardan bazılarının masaya getirdiği bu çılgınlık ve saflık nedir?

Trump yönetimi, çatal-bıçakla yeme görgü kuralını görmezden gelmiş olabilir. Ancak Biden yönetimi, Orta Doğu öğle yemeğinde oturmanın görgü kurallarından bihaber.”