Kürdistan Yönetimi ve Amerikan Askeri Üslerinin Geleceği
Amerikalıların Kasım Süleymani suikastından sonra 5 Ocak’ta Irak parlamentosunda kabul edilen önerge, yabancı güçlerin Irak topraklarından çekilmesini öngören yeni bir süreç başlattı.
Irak içerisinde Amerikalılara karşı gerçekleşmesi beklenen intikam eylemlerinin henüz gerçekleşmemesini de büyük ihtimalle bahse konu siyasi sürecin işletilerek Amerikan askeri varlığına son verme çabası olarak değerlendirmek mümkündür.
Parlamento kararı sonrası Irak Başbakanı Abdulmehdi, Amerika’ya çağrıda bulunarak, çekilme mekanizmasının oluşturulması için bir Amerikan heyetinin oluşturulması ve müzakere çağrısı yaparken, Amerikalılar gündemlerinde çekilme diye bir konunun olmadığını defalarca ifade ettiler.
Ancak yansıyan haberler, Amerikalıların güvenlik kaygıları nedeniyle askeri devriyelere çıkamadığı, hatta üslerdeki asker sayısını en aza indirdikleri yönündedir.
İşletilecek bu süreç sonucunda Amerikalıların üsleri boşaltması olasılığının giderek arttığı izlenimi oluşmaktadır. Şayet bu gerçekleşmezse önümüzdeki süreçte Irak’ta Amerikalılarla yaşanacak kanlı bir süreç kaçınılmaz gibi görünmektedir.
Irak parlamentosunun aldığı karar, Amerikalılar ile Kürdistan yönetimi arasında yoğun bir diplomasi trafiğinin oluşmasını beraberinde getirdi. Gerek Kürt kaynakların bazı değerlendirmeleri, gerekse Amerikalı yetkililerin kimi açıklamaları, Kürdistan bölgesinin Amerikalılar için en cazip yer haline geldiğini göstermektedir.
Mevcut anayasaya rağmen Kürd yönetimi ile merkezi hükümet arasında süren güven bunalımı hiçbir zaman dinmedi. İlişkiler genellikle hedeflerin farklılaşması ve buna bağlı gerginlikler üzerinden yürümeye devam etti. Kısacası iki taraf arasındaki ilişkiler her geçen gün daha fazla artarak adeta bir çelişkiler yumağına dönüştü.
Burada Kürd yönetiminin nihai hedef olarak “Bağımsızlık” öngörmesi ve birikmiş hadiselerin neticesinde Kürdlerin merkezi yönetime güven duymaması, buna ek olarak merkezi yönetimin Kürtlere güven vermede başarılı olamaması gibi nedenler en belirleyici sebeplerden olmuştur.
Askeri üsler Kürdistan’a mı taşınacak?
Irak parlamentosunda yabancı güçlerin çekilmesi oturumunda Kürd vekillerin tavrı nötr oldu. Bunun Kürdler açısından anlaşılır bir yanı vardır elbette.
Oturumdan çıkan karar sonrası Cumhuriyetçi senatör Marco Rubio’nun şu paylaşımı dikkat çekiciydi: “Şu anda Kuzey Irak olarak bilinen Kürdistan’ın tamamen bağımsız olma zamanı gelmedi mi?”
Amerikalıların askeri üslerini Kürdistan bölgesine taşıma niyetini ortaya koyan bir başka açıklama da Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’den geldi.
Jeffrey, “Irak'tan çekilme hususunda masaya oturmaktan yana değiliz” derken, “Kürdistan Bölgesi, ABD ve Uluslararası Koalisyon güçleri için en güvenli yer” açıklamasına yer vermesi, askeri üslerin yeni adresi için aynı zamanda bir irade beyanında da bulunmaktaydı.
Parlamentodan kararın çıktığı gün Pompeo’nun Kürdistan yöneticileriyle yürüttüğü telefon diplomasisine ek olarak Erbil’i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakan Yrd. David Schenker, neredeyse tüm yetkililerle bir araya gelmekteydi.
Rudaw’dan Zubeyr Resul, Schenker’in Erbil ziyaretiyle ilgili şu ifadelere yer vermekteydi:
“David Schenker ayrı ayrı Mesud Barzani, Mesrur Barzani, Kubad Talabani ve Lahur Şeyh Cengi ile görüştü… Bazı bilgilere göre görüşmelerde ABD ile Kürdistan Bölgesi arasındaki işbirliği düzeyinin arttırılması, Irak’ın geleceği ve İran’ın Irak’ın içişlerine müdahalesi gibi konular ele alındı. ABD’li yetkililerin Kürdistan Bölgesi’ndeki askeri üs sayısını beşe çıkarma yönündeki arzularını Kürd yetkililere aktardığı söyleniyor. Yani, Erbil Uluslararası Havalimanı yakınlarındaki üs ve Herir’deki üssün dışında Süleymaniye, Halepçe ve Erbil’in gündeyindeki Mahmur ilçesi yakınlarında da üs kurmak istiyorlar.
Aynı zamanda bölgedeki asker sayısını 450’den 2 bine çıkarmayı ve Peşmergeye eğitim desteğini sürdürmek istiyorlar.
Yanı sıra Amerikalılar Erbil’de inşa ettikleri ABD’nin dünyanın en büyük konsolosluğunun (52 dönüm üzerinde inşa edilecek olan konsolosluk binasına 795 bin dolar bütçe ayırılmış) inşa çalışmalarına da hız vermiş bulunuyor. Tüm bu adımlar Kürdistan Bölgesi’nin Irak’tan farklı bir konum ve güvene sahip olduğunu gösteriyor. Olası bir çekilme veya çekilmeme ikileminde ABD’nin Irak’ta ikinci durak noktasının Kürdistan Bölgesi olduğunu ve yönünün buraya dönük olduğunu söyleyebiliriz.”
Amerikalıların düşüncesi belli. Amerikalıların son günlerde “Peşmergeye askeri destek ve silah, lojistik desteğinin” yeniden hızlandığı haberleri çıkarken, Kürdistan bölgesi yönetiminin ABD taleplerine ne şekilde yaklaştığı konusunda henüz resmi açıklamalar yok. Kaldı ki ABD’nin bu taleplerinin neyin karşılığında olduğu noktasında da henüz kamuoyuna yansıyan bir bilgi bulunmuyor.
Kürdistan yönetiminin bu tür konularda öncelikle güvenlik sonra da statünün pekiştirilmesi konularına ağırlık verdiği biliniyor. Amerikalıların genel politikası ise var olan kaygıları suistimal ederek bölgedeki çıkarlarına daha fazla alan açmak üzerine kuruludur. Bu durumda askeri üsler Kürdistan’a taşınırsa, bunun Irak ve İran tarafından nasıl bir tepkiyle karşılanacağı durumu ortaya çıkar ki, gerçekten de şu anda güvenli bir bölge olan Kürdistan’ın güvenliği olumsuz yönden etkilenmesi kaçınılmaz olur.
Öbür taraftan referandum örneğinde olduğu gibi bir bütün olarak bölge ülkelerinin Kürdistan bölgesinin yeni statü arayışlarına karşı ne denli agresif davrandıkları da bilinen bir husustur. Bölgesel agresif politika, Kürdistan yönetimini ABD ve Batı bloğuna mecbur bırakmak gibi bir fiili durum oluşturuyor.
Ama ABD ve Batı bloğuna sonsuz güvenin de Kürdler açısından çoğu kez hiçbir şeye yaramadığı biliniyor. Yine en son referandum hadisesinde bölge ülkeleri Kürdistan yönetimini muhasaraya alırken ne ABD ne de Batı bloğu referandum adımına destek çıkmadıkları gibi bu adımın zamansız ve yersiz olduğu açıklamalarında dahi bulundular.
İşin özü şu ki; Kürdlere karşı hassas davranan, kimi zaman agresif tavırlar takınan bölge ülkeleri kendilerini birinci dereceden ilgilendiren Kürd politikası karşısında daha tutarlı bir politik sürece girmedikleri sürece aradaki güven bunalımı asla son bulmayacaktır. Güven bunalımı beraberinde güvenlik kaygılarını getirirken, bu durum en çok da bölge dışı güçlerin suistimallerine maruz kalıyor. Kısır döngüye dönüşen bu tablo yıllardır sürüp gidiyor.