BAE, Yemen ve Ötesi
Hafta içerisinde savaş koalisyonunun kışkırtıcı ülkesi BAE’nin viraneye çevirdiği Yemen’den askeri güçlerini çekeceği haberi ortaya atıldı.
Çekilme ile yeniden konumlanma arasında meçhul kalan bu haber, aslında ABD/israil destekli BAE-Suud koalisyonunun tüm bölgesel planlarını etkileme kapasitesine sahip bir durum barındırmaktadır.
Trump’un başkanlık koltuğuna gelmesi ve Riyad’da “Şeytan Küresi” etrafında oluşan savaş koalisyonu, tüm bölgeyi etkileyecek bir ajandayla ortaya çıktı. Kimi detayları ilerleyen zaman içerisinde ortaya çıkan ajanda, bugün gerginliğin merkezine dönüşen Basra körfezinden başlayarak Umman denizi, Yemen’i çevreleyip Kızıldeniz’e açılan Bab’ul Mendeb boğazı, israil için stratejik öneme sahip Akabe körfezi, Kızıldeniz, bugün sondaj çalışmalarıyla gündeme gelen Doğu Akdeniz’i kapsayan Akdeniz havzası ve Cebel-i Tarık boğazına kadar olan güzergahın tümünün bahsi geçen savaş koalisyonu, ABD ve israil için teslim alınmış güvenli bir havzaya dönüştürmeyi kapsamaktaydı.
Bu güzergah, hem bölgesel hakimiyetin tescili, hem de deniz taşımacılığının en işlevsel güzergahıydı. Bu güzergahı tamamen kontrolüne alan güç, tartışmasız bölgenin hükümran gücü olacaktı.
Yapılan darbe ile teslim alınan Mısır’ı saymazsak, güzergahta en stratejik yer Yemen idi. Suud’un geleneksel Yemen politikası, BAE’nin muhteris tutumuyla birleşince Yemen’e savaş açmak hiç de zor olmadı. Ancak gelinen noktada Yemenlilerin ortaya koydukları direniş, muhterisler koalisyonu açısından hayli zorlu geçti.
Güzergah sadece Yemen’den oluşmuyordu tabii ki. Bu nedenle gerginlik ve çatışma dalgasının güzergahta yer alan farklı bölgelere de taşınması gerekiyordu.
Libya’da yeniden alevlenen çatışmalar ve Hafter güçleri üzerinden muhteris koalisyonun ön ayak olduğu yeni atılımlar, ajandada yer alan bir başka bölgeydi.
Keza Sudan’da yaşanan askeri darbe ile buranın “Güvenli alan” haline getirilme çabaları yine aynı planın bir başka parçasıydı.
Halihazırda Doğu Akdeniz havzasında dev rezervler barındıran bölge üzerine yoğunlaşan kapışma ve sergilenen satranç oyunları, yine “Şeytan Küresi” etrafında kılıç dansı yapan koalisyon ajandasının bir başka halkasıydı.
Şu sıralar BAE ve Suud cephesinde iki ülke özellikle hedef alınmaktadır. Bunlar İran ve Türkiye’dir.
Türkiye’nin hedef alınması, Doğu Akdeniz havzası üzerinde yaşanan kapışma ve Sudan-Libya cephesinde Türkiye’nin bu koalisyonla zıtlaşan politik ve askeri çıkışlarıdır.
İran’ın hedef alınması ve son körfez kriziyle kuşatmaya alınma çabalarının birden fazla sebebi olsa da en önemli sebeplerden biri, koalisyonun hedeflediği deniz yolu güzergahının kilit ülkesi Yemen’de yaşanan tökezleme ve bu tökezlemenin sebebi olarak İran’ın Yemen’deki direniş güçlerine sağladığı iddia edilen imkanlardır. Ki İran’ın sağladığı söylenen ve savaşın seyrini büyük ölçüde koalisyon aleyhine değiştiren askeri ve lojistik destek, gerçekte savaş koalisyonunun elini ayağını bağlamış görünmektedir.
BAE’nin Yemen’den çekilme haberlerinin doğruluk derecesi henüz net değilse de, bir takım hareketliliklerin olduğu da bir gerçektir. BAE’nin Yemen’de ne kadar kuvvet bulundurduğu konusunda açık bir veri bulunmamakla beraber, 2015 yılı içerisinde askeri karargahlarının vurulması sonucu yaşadığı ağır kayıplardan sonra askeri varlığını “Danışmanlar” düzeyine indirdiği söylenmektedir. Suudiler daha ziyade organize ettikleri Sudanlı askerlerle karada savaş verirken, BAE ise yerel güçleri organize ederek kara savaşını sürdürmektedir. Yerel güçlerle daha çok liman kentleri ve havaalanları gibi stratejik bölgelere çöreklenme politikası yürüten BAE, zaman zaman hem kullandığı yerel güçlerle hem de Suudilerle yaşadıkları sorunlarla gündeme gelmektedir.
Bugüne kadar devasa imkanlar ve yıkıcı hava bombardımanlarıyla sürdürülen Yemen savaşı, şu sıralar muhteris koalisyon açısından tam bir çıkmaza girmiştir. Özellikle karada savaş dengesi hızla koalisyon aleyhine dönerken, Husilerin son süreçte geliştirdikleri uzun menzilli füzeler ve İHA’larla yürüttükleri sürpriz saldırılar, koalisyonu şaşkına çevirmiş görünmektedir.
Haliyle BAE ve Suudiler açısından Yemen savaşı artık sürdürülebilir olmaktan büyük ölçüde çıkmıştır. Savaşın bu haliyle son bulması veya koalisyonu bozacak türden taraflardan birinin asker çekmesi, her şeyden önce yıkıcı ajandanın akamete uğraması sonucunu doğuracaktır.