• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Bir “Cinsiyetçi” damgası oluştu ki, kılıç darbeleri gibi toplumun tepesine indiriliyor. Önce kadını cinsiyet olgusundan arındırıp tanımlanması zor bir ucubeye dönüştürdüler, şimdi de ucube ötesi bir erkek tiplemesi ihdas etme aşamasına yöneldiler.

Ortaya çıkan yeni tip kadın, artık kadına benzemiyor, erkeğimsi tavırlar sergilese de sadece berbat bir kopya olarak durabiliyor. Tornadan geçirilen yeni erkek tipi de erkek vasfını geride bırakırken, özendiği kadın tiplemesini yakalamaktan aciz kalıyor.

Kadını erkeğe, erkeği de kadına benzetmeyi hedefleyen aşama, herhalde toplumu bozma işinde son aşamayı oluşturuyor. Kadın bozuldu mu aile kurumu berhava oluyor, aile kurumunun bozulduğu yerde sağlıklı toplum diye bir şey zaten kalmıyor.

Eskiden İstanbul’un malum noktalarında görülebilen bu tür ucube tipler, ne yazık ki artık taşrada örnek alınacak modeller olarak görülüyor.

Daha vahim olanı ise, uluslar arası sözleşmeler ve bu sözleşmelere uyarlanan kanunlarla belirlenen cezalar, toplumu her geçen gün daha fazla kemiren bu yozlaşma akımına her türlü müdahaleyi suç kapsamına alarak toplumsal tepkiyi olanaksız hale getiriyor.

Kendini salan kıza-oğula anne-baba bir şey diyemiyor. Özgürlük, kadın hakları, cinsiyet eşitliği gibi etiketler, kadınıyla erkeğiyle insanların ayarlarının bozulması için yasal kalkanlara dönüşüveriyor. Kadın erkekleşme eğiliminde, erkek kadınlaşma eğiliminde birbirleriyle yarışıyor. Din, ahlak, namus, iffet, gelenek, görgü diye bir şey tanınmıyor. Hatta cinsiyet ifsadına engel olabilecek her türlü mefhum peşinen mahkum edilme yoluna gidiliyor.

Öylesine güçlü bir akım ki, uluslar arası arenadan besleniyor. Her türlü maddi ve siyasi destek sunuluyor. Bağış ve hibe destekleriyle boy gösterme imkanları kolaylaştırılıyor. Gençliği özendirici bir yaşam standardıyla ortaya çıkıp “cazibe merkezi” haline getiriliyorlar. İletişim olanakları, medya, kültürel ve sanatsal mecralar tamamen bunların eğilimlerine amade kılınmış haldedir.

İlginç bir model oluşturulup sokaklara salınıyorlar. Görüntüleri, giyinişleri, konuşmaları, davranışları, hayata bakış açıları, hatta cinsel eğilimleriyle o kadar garip ki, çift yaratılan hiçbir canlı türünde bu garipliklerle benzerlik göstermiyorlar. Bu garabet artık ferdi olma niteliğini geride bırakıp kitleselleşme yolunda emin adımlarla ilerliyor. Dişi, dişiliğinden; erkek erkekliğinden utanır hale gelmiş bulunuyorlar.

Açıkçası bu gidiş nereye varacak, kimse kestiremiyor. Kötü olanı, bu gidişatı durduracak dini, ahlaki, siyasi, ideolojik boşluğu doldurma yolunda sahada hatırı sayılır hiçbir çabanın ortaya konulamamasıdır. Daha kötü olanı ise, çeşitli yasal düzenlemelerle bu ucube akıma kanuni koruma sağlanmış olmasıdır.

Ülke güvenliği gerekçesiyle dünya devleriyle S-400 savunma sistemi üzerinden kapışmayı seçen Türkiye’nin, sağlıklı toplum ve güvenli nesil gerçeğine karşı bu denli duyarsız kalması, hatta bunlara kolaylaştırıcı yol ve yöntemler tahsis etmesi, yasal güvencelerin yanı sıra kurumsal ve finansal desteğin her türlüsünü vermeyi taahhüt eden sözleşmelere imza atması, hiçbir surette izahı mümkün olmayan çelişkiler olarak karşımızda duruyor.

İlgili toplumsal sapkınlık söz konusu olunca genellikle herkes sapkınlık savunucuğuyla nam yapmış malum kurum ve akımları suçlama yoluna gitmektedir.

Oysa bu sapkınlık eğilimlerinin kollanıp desteklenmesi artık malum kurum ve akımları aşmış, uluslar arası sözleşmelere konulan imzalar ve uyarlanan kanuni düzenlemelerle tipik bir devlet politikasına dönüşmüştür.

Eleştiri ve suçlamalar yapılırken bu nokta artık görmezden gelinmemelidir.