• DOLAR 34.663
  • EURO 36.342
  • ALTIN 2935.45
  • ...

1-Soğuk Savaş`tan bu yana “Tek kutuplu” düzen içerisinde Amerika`yı “Dünyanın hakimi” rolünü oynamaya iten saiklerin başında kendisine karşı hiçbir meydan okumayı affetmeyip bin bir türlü müdahale araçlarıyla sindirme yoluna gitmesiydi.

Soğuk Savaş sonrası içerisine girdiği ekonomik ve siyasi buhranı geride bırakan Rusya, bir tür eski Sovyet politikasına dönüşünün ilk adımını Suriye politikasıyla attı. Amerika`nın doğrudan taraf olduğu Suriye`yi yıkıma uğratma projesinde blokaj uygulayarak hem Amerikalıların Suriye planlarını durma noktasına getirdi, hem de bu yolla ilk ciddi meydan okumayı gerçekleştirmiş oldu. Doğu Akdeniz şu anda büyük oranda Rusların etki alanına girmiş bulunmakta ve bu durum, Amerikalıların karizmasına atılmış ciddi bir çizik olarak orta yerde durmaktadır.

2-Suriye, sahasında elini güçlü tutmak amacıyla el bebek gül bebek yetiştirdiği YPG`ye toz kondurmazken, Türkiye`nin Afrin`i ele geçirmesi, vesayet altındaki YPG`li çocukları Amerika`ya karşı güven bunalımına sürükletti. Bu durum, aynı zamanda bir “Müttefik” tarafından Amerikan karizmasına atılmış bir başka çizik olarak algılandı.

3-Vazgeçildiği sanılan Suriye`de “rejim değiştirme” planları, israil, BAE ve Suudi`nin yoğun çabaları sonucunda yeniden Amerikalıların gündemine yerleşmeye başladı. Cenevre ile siyasi çözüm dillendirilirken, Amerikalılar Körfez şeytanlarının kışkırtmalarıyla “Esad sonrası dönem” söylemini tutturmaya başladı. “İran`ı Suriye`de dizginleme” söylemleri ise israil`in bölgesel güvenliği endişelerinin tercüme edilmiş hali olarak belirdi.

4-Yeniden “Suriye`yi İran`dan arındırma” ve “Esad sonrası dönem” söylemleri Körfez-TelAviv-Washington hattında “Trend topic” olmaya başlamışken Putin-Erdoğan-Ruhani üçlüsünün bir araya gelerek “Dostluk” pozlarını vermeleri, Suriye`de belirtilen Amerikan planlarının daha güçlü bir şekilde hedef alınacağının işaretleri olarak algılandı. Bu üçlü arasında “NATO üyesi” ve “Müttefik” Türkiye`nin olması, Amerikalılar açısından ayrı bir prestij kaybı anlamına gelmekteydi.

5-Bu kadar prestij kaybı ve karizmaya atılan çizikler sonrası Amerikalıların en azından müttefikleri Körfez ve TelAviv`in gönlüne su serpecek bir takım adımlar atması gerekmekteydi. Bu kez Amerika ile beraber İngiltere, Fransa gibi ülkelerin de savaş tamtamlarına iştirak etmesi, meseleyi sadece Guta ve Kimyasal üzerinden okumaya alışan kıt görüş sahiplerini ters köşe edecek parametreler barındırmaktaydı. İngiltere`deki “Ajan zehirlenmesi” senaryosunda BATI`nın bir bütün olarak Rusya`ya karşı atağa geçmesinin altında yatan neden her ne idiyse, Guta merkezli kimyasal söylemle saldırı başlatma isteğinin altında da aynı nedenler yatmaktaydı.

6-İlginçtir ki Trump, ilk defa açıktan Esad`la beraber Putin`in adını da zikrederek Twitter`den açıkça tehdit etti. Kimyasaldan girip “Putin hesap verecek” dedi. Suriye`nin Guta`sını gösterip Rusların Amerikan hakimiyetine meydan okumalarını mahkum etme yoluna gitmek, ancak bu kadar açıklayıcı olabilirdi.

7-Özetle; Amerikalılar ve müttefiklerinin etkili bir adım atmaları gerekiyordu. Bunun için de müşterisi çok ve çoğunlukla Müslüman olan bir gerekçe gerekmekteydi. Guta ve kimyasal, hem etkili hem de “Müslüman kamuoyu” için oldukça duygusal bir gerekçe oluşturabilirdi. Nitekim “Rejim değişikliği” için Guta`nın stratejik önemi kadar burada yerleşik silahlı grubun bağlantıları da önemliydi. Bu yönüyle Guta, Suudi`nin Suriye`deki tek ve son kalesi denilebilirdi. Çünkü “İslam Ordusu”, siyasi temsilciliğini “Riyad grubunun” yaptığı doğrudan Suudi bağlantılı bir organizasyon durumundaydı. Bir anda patlak veren “Kimyasal tartışmalar”, Amerikan müdahaleciliği için “Ellerin semaya açıldığı” bariz bir dinsel ayine dönüştü. Medyaya servis edilen görüntüler içler acısıydı. Bu hengamede kimyasal silahlar kullanıldı mı, kullanıldıysa kimler kullandı, niçin kullandı gibi sorular sadece “hainlik” olarak sahibini lekeleyecekti. İşlem tamam, müdahale kaçınılmazdı!

8-Kimyasal diye diye millet birbirini yerken Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komisyonu`nda konuşan Savunma Bakanı Mattis, konuya ilişkin şu ifadeleri kullanmaktaydı: "Suriye'de bir kimyasal saldırı olduğuna inanıyorum… Bu saldırılar çok kez yaşandı. Birçok olayda, biliyorsunuz orada sahada müdahil değiliz. Birliklerimiz orada değil, bu nedenle klorin ya da sarin kullanıldığına dair medyada ve sosyal medyadaki çok sayıdaki habere rağmen, kimyasal saldırı konusunda kanıtımız olduğunu söyleyemem." Hani derler ya; ZOONNNK!

9 –Kimyasal diye herkes hop oturup hop kalkarken, Trump kimyasal üzerinden ortalığı birbirine katarken kimyasal silah kullanımı ve peşi sıra sosyal/medya üzerinden servis edilen görüntülerle duygular tahrip edilirken, savaş gemileri, denizaltılar bölgeye sevk edilip savaş tamtamları çalınırken meğer “Trolizm” insanları ne denli esaret altına alabiliyormuş!

Kocaman dünya ülkesinin elindeki tek kanıt, sosyal medyada dolaşan haber ve görüntülermiş! Trollenen kitleler belli de trolleyenler kimdi, neyi hedefliyorlardı acaba? Daha da önemlisi, bir delikten binlerce kez ısırılmayı adet edinmek de neyin nesiydi?