Pakistan’cı, Türkiye’ci, İran’cı
Geçen günlerde bir akrabamız Almanya’daki Yunan komşusunu şöyle anlattı: “Adam aşırı derece Erdoğan fanatiği. Ne zaman karşılaşsak Sayın Erdoğan’ı öve öve bitiremiyor. Bizde öyle bir lider olsaydı diye başlayıp habire hayıflanıyor.”
Bu durum, aralarında birtakım sorunlar bulunan komşu ülke halkları için biraz fazla istisna gelebilir. Ancak elinde Filistin bayrağı taşıyan kimi yahudiler de, Gazze’ye destek için yer yer bedel ödeyen batılılar da pek az sayılmaz. Tabi bu durum kitle ve yurt aidiyetinin tabiatına ters olduğu için bunların toplumdan izole edilmesi oldukça basittir. Hatta bırakın izoleyi, imha edilmeleri bile çok kolaydır. Bangladeş’te yakın zamanda Cemaati İslami liderlerinin kısaca “geçmişte Pakistan’cı olmak” suçlamasıyla idam edilmeleri gibi.
Peki sadece iki devlet arasında mı? Hayır bu, iki rakip takım, iki hasım köy, iki kavgalı aile, aşiret vs arasında da geçerli. Öyle ki aynı devletin kendi içinde aşırı politize edilip sert biçimde kutuplaştırılmış kesimler içinde de karşı tarafın herhangi bir doğrusunu savunanların ilk cezası aforoz edilmektir.
Yine herhangi bir yerde aynı ülkenin önceki rejimi ile yeni rejimi arasında da vaziyet aynıdır. Mesela Almanya’da Hitler dönemini savunmak demek önce “nazi” ile etiketlenip sonra müebbet hapse bile mahkum edilmektir. Türkiye’de de Osmanlı döneminin hilafet, şeriat, saltanat gibi anahtar kelimelerini savunmak da benzeri bir yaptırıma tabidir.
Tamam da bu algı ve adam asmaca normal mi?
Aslında normal olmasa da yeryüzünü hemcinsiyle paylaşan Ademoğlunun ayakta kalmak için kendisini bağlanmak zorunda hissettiği sosyal yapı ile ilgili bir vakıa.
“Müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin..” (Hucurat 7) mealindeki ayetten müminlerin esaslarda olmasa da detaylarda farklı kümeler haline geleceklerini ve aralarında savaşa kadar varan husumetlerin ortaya çıkabileceğini anlıyoruz.
Üstelik birbirleriyle çatışmalarının onların mümin sıfatını ortadan kaldırmadığını da anlıyoruz. Yine Habbab b. Eret(ra)’ın naklettiği Hadis-i Şerif’te Efendimiz(sav)’in “Rabbimden bizi grup grup değil de tek çatı altında bir ve beraber kılmasını istedim, bu isteğimi nasip etmedi.” ifadesi de tarihte yeteri kadar ispatlıdır.
Velhasıl bir Müslüman ülkenin diğerine uhuvvet(kardeşlik) yerine adavet (düşmanlık) beslemesi istenmese de yaşanmış.. Elbette ki bunun peşin azabını bu alemde acı bir şekilde çekmişler.
Şimdi Filistin’i yardımsız bırakma azabının da en açık sebebi budur: “Sen Müslüman olabilirsin ancak bizimle kavgalı olan aileye mensup olduğun için şu şu kusurların, cürümlerin, bozuk fikirlerin yüzünden senden sadır olan iyilik hayır değil şerdir.”
Aradaki sınırın tarihteki seyriyle de bağlantısı nedeniyle örneğin Iğdır’da yaşayan bir Türkiye vatandaşına Azerbaycan’cı denmesi saçmadır. Bu memlekete ait birinin başka bir ülke lehine veya aleyhine yorumları da onun yine Türkiye’liliğine veya Türkiye’ciliğine halel getiren bir gerekçe olamaz. O yüzden geçmişte devletle İslamın zıtlığını zihinlerde canlı tutmak için “İslami yönetim” talep edenleri “irancı” gibi zırvalarla ötekileştiren insi şeytanlar, bu çabalarını bugün daha elverişli müşterilere satmış gözüküyorlar. İran’ın mezhebini yahut sicilini de yanında promosyon olarak veriyorlar.
Bu ülkede diğer bütün ülkelerdeki gibi sınır ötesindeki bir hakim ideolojiye sempati duyanlar olmuştur. Ancak asla o devlete isnad edilmemişlerdir. Yani Mao’yu savunanlara Çin’ci değil Mao’cu, Lenin’i, Stalin’i övenlere Rus’çu değil Leninist, Stalinist, Enver Hoca denilen komünist diktatora ilgi duyanlara Arnavutluk’çu değil Enver Hocacı ve hakeza Yugoslavyacı değil Tito’cu gibi devlet ismi değil şahıs ismine nispet edilmişlerdir.
Fakat ilk başta her namaz kılan genci bile Humeyni’ci diyerek “anormalleştirenler” sonra “irancı” kulpunu ürettiler. Sonra da bu kulpu taktıkları kimselerden “irancı” olmadıklarını and içip ispatlamalarını istediler.
Ne kadar büyük veballer yüklendiklerini umursamadan Türkiye halklarının çıkarı, faydası, güvenliği ve geleceği için canını dişine takıp gece gündüz koşturan camiaları irancı iftirası ile karalamaya devam ederken hiçbir sınır tanımıyorlar.
İsrail-İran meselesi de bunun bir parçası.
Mevla suizanların şerrinden muhafaza eylesin.