Gerçek Atatürk’çü kim?
Avrupa’da İngiltere, Belçika, Hollanda, İspanya, İsveç, Norveç gibi 11 ülkenin yönetim biçimi olan monarşi rejiminden kurtulup herkesin şerrinden sakındığı Amerika’nın oraya buraya götürdüğü demokrasi rejimine kavuşmak gibi büyük lütfa erişen bu cumhuriyetin batıya bir teşekkür borcu vardı.
Ve bu borç nihayetinde bazı İslamcı muhafazakarlara geçti. Şimdi demokrasiyi en çok savunma işi maalesef padişahları övenlerin boynunda kaldı.
Laiklik, şövenist milliyetçilik, feminizm filan derken şimdi Atatürkçülük de İslamcı muhafazakarlara emanet edildi iyi mi.
İşin biraz özüne inelim.
Kur’an-ı Kerim’de inkarcılar için en çok kullanılan sıfat yalancılıktır. İftira, kizb, hars, bühtan, lüğub, zur ve daha birçok kelime türevleriyle birlikte müşrikleri; uyduran, saçmalayan, hakikatsiz, iftiracı, yalanlayıcı gibi vasıflarla anlatır.
Sözde putlar adına yaşarlar, o putlar için adakta bulunurlar, o putlar uğruna savaşırlar, o putlardan dilekte bulunurlar.
Ama mesela Ebrehe ordusuyla, filleriyle Kabe’ye saldırınca, (Mevdudi -rahmetullahi aleyhin- ifadesiyle) o beytin içindeki üç yüz altmış putu bir kenara bırakıp yegane güç ve kudret sahibi olan Allah’a yalvarırlar.
Tıpkı batan gemide ateistin kalmayışı gibi.
Kısaca hangi çağda yaşarsa yaşasın her paganist yalancıdır.
Gerçekte taptığı şey nefsinin heva hevesinden, çıkarından, menfaatinden, keyfinden, konforundan başka bir şey değildir.
Batıl ideolojisi de, bilimi de, sanatı da, şiiri, edebiyatı, siyaseti ne varsa hiç birinin aslı astarı, kökü, dayanağı yoktur.
Acıktıklarında yemeyecekleri tanrıçaları yoktur.
İman insanı insan eder. İman yoksa insanın düşmeyeceği çukur, savrulmayacağı bataklık, kaybolmayacağı karanlık yoktur.
İsmi lazım değil, cinsi sapkınların büyük hamilerinden ve küresel deccalin ayaklarından olan bir dijital platform, bu ülkedeki tohumlarını epeydir özenle ekti, suladı, besledi ve onları deneme vaktinin geldiğini düşünerek bir imtihana tabi tuttu.
Adeta şöyle dedi: “Haydi bakalım bana olan sadakatinizi ispatlayın da herkes görsün.”
Ve daha önce de olduğu gibi hep bir ağızdan sessizce “çok yaşa disney” bağırdılar.
Bir anda, “olmasaydı olmazdı” diyerek izinden ayrılmadıkları,
Onun adına Müslüman halkı tehdit ettikleri,
Tüm cürümlerini onun arkasına saklanarak işledikleri,
Onun adına ahkam kestikleri,
Onun adına suç ve ceza ürettikleri,
Eğitimi, yargıyı, savunmayı ve diğer tüm alanları onun adına dizayn ettikleri,
Onunla övünüp, onunla dindarın üzerine yürüdükleri,
Onsuzluğu gerilik diye dikte ettikleri,
Dağı taşı, küçüğünden büyüğüne, en ücra noktasından en tepesine kadar her caddeyi, her kurumu, şurayı burayı onun ikonlarıyla doldurdukları,
Dünyada eşi benzeri görülmemiş ritüellerle kutsadıkları vazgeçilmezlerini unutuverdiler.
Ivır zıvır işlerde acayip duyar kasıp zincirleme video çekerek sosyal medyayı kaynatan ne kadar artisti, popçusu, tiyatrocusu, gazetecisi, yazarı, siyasetçisi, akademisyeni varsa bir anda dut yemiş bülbüle döndüler, sesleri solukları kesildi.
Sözde “uğruna ölürüz” modunda idiler birden “uğurlar olsun” der gibi kıvırdılar.
Anlayacağınız sattılar. Ama amerikalıların satışı gibi. Ne demiş oldular:
“Ey muhafazakar İslamcılar! Demokrasi gibi bundan böyle Atatürkçülük de sizin boynunuzda. Sakın savunurken bir ihmalkarlık göstermeyin. Yoksa bakın sizi onun karşıtı filan ilan ederiz.”
Acayip yetkili kimi Muhafazakar İslamcıların(!) epeydir zaten bu yükü gönüllü olarak omuzladıkları ortadayken şimdi “gerçek Atatürkçü biziz” demelerine de şaşırmamak gerek.
Tabi sadece şunu sorarak:
“Gerçekten mi?”