• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Biz Müslümanlar olarak, acaba Hudeybiye antlaşmasının hükümlerinden yeterince ders çıkarıyor muyuz.

Özellikle bu yüzyılın Müslümanları…

Yani bireyselleşmiş, yani itaat kültürü zayıflamış, hatta birilerine itaati akli yetersizlik gibi sanan Müslüman…

Hiç düşündün mü?

Peygamber bir rüya görüyor.  Fetih suresi 27. Ayette “Mescid-i Harâm’a muhakkak gireceksiniz” deniliyor.

Ordu gibi bir birlik(1500 kişi) yola çıkıyor ve sonrasında müşriklerle hiç ama hiç adil olmayan bir antlaşma imzalanıyor.

Antlaşmanın birinci maddesi o anı dinamitliyor. Düşünün! Mescid-i Haram’a giremediğiniz gibi umre için de 1 yıl beklemeniz gerekiyor.

Oysa geleneksel olarak umre yapmak isteyenler engellenmemişti. Belki de ilk kez Mekke şehir devleti umre ibadetini engelliyordu. Bunu sineye çekmek zordu ama dünyaya nizam sunacaksanız lidere itaat edeceksiniz.

2.madde en acısıydı:

Mekkeli bir kimse Hz. Muhammed’in yanına gelirse iade edilecek ama bir Müslüman Mekke’ye dönerse yani mürted olursa iade edilmeyecek.

Hani eşitlik, hani adalet? Bu madde yenilgi maddesi gibi oysa Müslümanlar yenilmiş değildi? Gel de Hz. Ömer gibi cinnet geçirme gel de Hz. Ali gibi ben bunu silmem deme…

Ama dünyaya nizam getirmenin yolu itaat idi. İtaat altına girmeyen tüm toplumların zaferleri istiladır. Onlar gelirler, yıkarlar, giderler ama bir medeniyet kuramazlar. Hz. Muhammed ise bir medeniyet kurmanın eşiğindeydi.

3.madde barış ve sükunet ortamı hazırlıyordu. Hazreti Muhammed’e antlaşmayı imzalatan saik buydu:

“Barış on yıl sürecek; taraflardan biri bu ittifaka dahil olmayan herhangi bir kabile ile savaşa girerse diğeri pasif kalacak. İki taraf, kendi hâkimiyetleri altındaki toprakları kervanların geçişi, hac ve umre için emniyet altında tutacak.”

3.madde de ise Medine İslam Devleti meşruiyet sorununu aşmış ve tıpkı Mekke gibi diğer Arap kabileleri ile ittifak yapabilme imkanını yakalamıştı.

Maddeler arasında Medine’yi üstün tutan tek bir madde yok.

Mesela 2. Madde inanılmaz ağır bir madde.

Peki günümüzde herhangi bir İslam Devletinin lideri bu maddeye imza atabilir mi? 

İslam Devlet Başkanı uluslararası kabule ve eşitlik prensibine aykırı olan böyle bir antlaşma imzalasa durumu ne olur?

Meseleyi Peygamber mucizesi olarak mı okumalıyız yoksa Allah’ın devlet başkanına, otoriteye verdiği siyasal yetki olarak mı değerlendirmeliyiz?

Lider, bütün şartları hesapladıktan sonra şartları hiç de adil olmayan antlaşmalar imzalayabilir mi diyelim yoksa peygamber zaten bu antlaşmanın uygulanamayacağını bildiği için imzaladı mı diyeceğiz.

Mucize aramak yerine Medine İslam Devletinin çapulcu bedeviler (Gatafan ve Fezare), intikam peşinde koşan Yahudiler(Hayber)  ve kadim düşman Mekke arasında sıkıştığını, peygamberin aynı anda 3 cephede savaşmak yerine cephelerin sayısını azaltmak için çapa harcayan büyük bir deha olduğunu kabul edersek Hudeybiye’de politik siyasal bir aklın şartları nasıl barış yönünde zorladığını da görürüz.

Bu antlaşma kısa vadede Gatafan, Fezare ve Hayber’deki Yahudilerin, uzun vadede de Mekke Şirk Devletinin belini kırdı.

Bir tarafta şartları okuyan ve barışın İslam Devletine katkısını gören bir lider, diğer tarafta hoşuna gitmese de -son kertede- itaat eden bir toplum!

Zafer denilen şerbet bu ikisinin karışımında elde ediliyor. Velevki hoşunuza gitmese bile itaat ederek bu şerbetin bir lezzet olmasını sağlarsınız.

 

 

Diğer Köşe Yazarları