• DOLAR 32.21
  • EURO 35.026
  • ALTIN 2408.96
  • ...

Allah`ın adıyla
TC tarihi; zulüm, kan, gözyaşı, idamlar, devrimler, yakılan köyler, yasaklanan maneviyat, yok edilmeye çalışılan diller; sürgünler, hapishaneler ve benzeri binlerce vahşetengiz vakıanın tarihidir.

 

Ama bunlardan bahsetmeyeceğim. Arap Baharı`nı yaşayan, özgürlük aşkıyla kalkıp oturan, zulümden ve diktatörlerden bıkmış halklara model olarak gösterilen 2011`in Türkiye`sindeki vahşetlerden; “Örnek Laik Türkiye”nin maharetlerinden(!) bahsetmek istiyorum.

Model TC`nin biri doğrudan biri dolaylı olarak imza attığı sadece iki vahşetinden bahsedeceğim.
Birincisi TC`nin dolaylı olarak müsebbibi olduğu İstanbul Zeytinburnu`ndaki üç Çeçen gazisinin -Komutan Hamzat lakaplı Berg-Khazh Musaev ve Rustam Altemirov`un- şehit edilmesidir.

Bunlar işgale, zulme, zalime, kâfire karşı yüz yılı aşkın yıldır mücadele eden Çeçen direnişinin çocuklarıydı. Ruslara ve Rus uşağı Kadirov`a karşı verdikleri mücadelede yaralandıkları için Türkiye`ye hicret etmişlerdi. Eşleri ve çocuklarıyla Türkiyeli Müslüman kardeşlerine sığınmışlardı. Erdoğan`ın Başbakan, Gül`ün Cumhurbaşkanı olduğu bir ülkeydi nihayetinde sığındıkları. “Kardeşleri ne şekilde olursa olsun kendilerini korurdu.”nasıl olsa.

Ama düşündükleri gibi olmadı; devlet gerektiği gibi sahip çıkmadı ve onları korumadı, kollamadı. Zaten Rusya ile yaptığı terör antlaşmalarıyla kardeşlerini gözden çıkarmışlardı. Laik devletin siyasal çıkarlarına karşılık mazlum Çeçenlerden vazgeçmişlerdi. 

Ve güya İslami kesimin iktidarda olduğu ülkede mazlum Çeçenler yine mazlum. Kalleş Rusya ve hain, işbirlikçi Kadirov`un zulmü peşlerini bırakmıyor, onlara hayat hakkı tanımıyor. Vahşiyane, sinsi, kirli ve derin suikastlara kurban gidiyorlar.
Gelelim TC`nin doğrudan sebep olduğu vahşete: Cayır cayır yanan mahkûmlar meselesine.
Van`dan İstanbul`a giden beş adli mahkûmu taşıyan 2010 model özel imalatlı ringin, Kayseri Sivas arasında motorunun arızalanması ve ateş alması beş mahkûmun diri diri yanmasıyla neticelendi. İki şoför, iki rütbeli ve on jandarmaya rağmen bir kapı açtırılamadı öyle mi?

Motorun arızalanmasına eyvallah da, motor arızalanınca mahkûmların tutulduğu kabinin asma kilidi de mi bozuluyor?
Üç kabinli ringte sadece mahkûmların kaldığı kabinin açtırılamaması ne kadar manidardır?
Kaçarlar diye kabinin kapısını açmadık diyecek cesaret nerde?
Ahmaklıklarını, caniliklerini bu şekilde tescil etmezler tabi?
Model olarak görülen, model olarak sunulan, diktatörlerin tahakkümünden halas olmuş milletlere kurtuluş diye gösterilen TC`nin ihmalkârlığının, düşüncesizliğinin, tabularının sonucudur, bu vahşet.
Bu mahkûmların dilleri, dinleri, düşünceleri, ideolojileri ne olursa olsun; Onlara reva görülenler tek kelimeyle “zulüm”dür. Hesaplarını soracak kimseleri olmadığından özel imalatlı ringle aynı kaderi paylaştılar. Ringin iskeleti, onların da kemikleri kaldı ortada.

Hukuk… İnsanlık… Vicdan… İnsan hakları… Hayat hakkı! Göçüp gitti mi bu diyarlardan.
Kimse dirilerine yaranmak istememişti, kemik yığınına dönüşen cesetlerine de, ailelerine de kimse yaranmak istemiyor.
İşi bilmiyorlar, yanlış yaptılar, yanlışlarıyla bir vahşete yol açtılar, böyle olmamalıydı diyen olmadı. Ama ring aracıyla yakının cenazesine, mezarlığa ve evine götürülen Ergenekon zanlısı için hayıflananlar, bu vahşeti de keşke cesaretle eleştirebilseydiler.
Bunlar da bir yana keşke Ergenekon zanlılarına gösterilen bu incelik -sözde dahi olsaydı- siyasi mahkûmlara da gösterilseydi.
Sadece Hizbullah`tan olan mahkûmlardan cezaevinde vefat eden, ağır hastalıklarla boğuşan, en yakınları vefat etmesine rağmen ringle bile gidemeyen onlarcası, yüzlercesi olmasına rağmen bir gün bile kimse onlar için hayıflanmadı; onlara incelik gösterilmedi. Onlara uygulanan sevk zulmü ve benzeri zulümlere bu yanlış bir uygulamadır, diyen olmadı.

Mesela bunlardan yakınım olduğu için iyi bildiğim Abdullah Arasan on bir yıldır, ailesinin ikamet ettiği yerden yüzlerce kilometre uzaklıktaki bir cezaevinde tutuluyor. Cezaevinde bulunduğu bu zaman zarfında ağabeyi, ablası ve eşi vefat etti. Ancak kendisine bunlardan hiçbirinin ne ağır hastalıklarında yanlarında bulunma hakkı verildi ne de cenazelerine gidebilme hakkı verildi.
Netice olarak hükümet bu enkazın altından kalkmak ve bu vahşetlerin sorumlusunun kendisi olmadığını göstermek istiyorsa hem Çeçenlerin, hem mahkûmların hesabını sormalıdır. Özelde mazlum Çeçenler için genelde rejimin mağdurları olan tüm mazlumlar için politikalarını gözden geçirip ona göre hareket etmelidir.

Zamanın, dünden bugüne rejim adına işlenen cinayetlerden, yapılan zulümlerden, dökülen kanlardan, inanç özgürlüğünü, hayat hakkını sınırlayan uygulamalardan zalimlere hizmet eden anlaşmalardan dolayı samimice özür dileyecek ve bunların mağdurlarını kucaklayacak, haklarını iade edecek yiğitleri doğurması temennisiyle, kalın selametle.