Düzensiz Göçmen Sorunu
Halkı Müslüman ülkelerin birçok sorunu var. Bu sorunlardan birkaçı hayati önemde hatta kimi zaman bir beka meselesine dönüşmekte. “Terör, ekonomi, komşuluk ilişkileri ve düzensiz göçmenler” meselesi gibi.
*Terör ve ekonomi; ayrıca ele alınması gereken mevzulardır. Çünkü
“Kuru dava değil bu lakin ilm (cesaret, feraset, adalet, liyakat..) ister/ Ben, o kudrette adam görmüyorum. Sen göster!” (Akif)
*Komşuluk ilişkileri ve düzensiz göçmenler:
Bu son iki başlık, ilk ikisini de etkileyecek hatta belirleyecek bir illet!
Özellikle Anadolu ve çevresinde bu iki sorun, tarih boyunca tüm acı gerçekleriyle yaşanagelmiştir. Çünkü burası; büyük hesaplaşmaların, büyük medeniyetlerin beşiği, buluşma yeri, bir çatışma alanı olmuştur. Ancak bugün yaşananlar, her zaman yaşananlardan çok farklı ve büyük bir talihsizlik.
Çünkü bu talihsizliğin sebebi bizatihi halkın kendisi değildir. Son yüzyıldır dünyaya şekil veren, Dünyanın hakim zihniyeti ve Vahyin Anakarasında hakim olan işbirlikçi zihniyetlerdir. Halka rağmen varolmuşlardır. Bu halkın din ve değerlerine yabancıdırlar. Fitne, kan ve savaştan hiç olmazsa bitmeyecek terörizmden beslenirler. Dram ve acılar üzerinden geçinirler.
Bunlar insan değil hakikatte. Kur’an’ın deyimiyle; “…aşağıların en aşağısı” olan zihniyet ve mensuplarıdır.
Bu halkı ürkütürler, söver döverler, işkencelere tabi tutar, müebbet cezalar verirler. Geçim kaynaklarını kurutur, aç susuz bırakırlar. Yetinmez infaz ve idam ederler. Yüz binlerini, milyonlarını göçe tabi tutarlar. Diretirlerse; Zilan, Dersim, Ağrı, Palo, Halepçeleri yaşatırlar… Çünkü bunlar hikâye değil bizzat yaşatıldı, bizatihi yaşandı! Beterini yaşatacak zihniyet de hala meydanda, meydanlarımızda!
Bütün bunları; medeniyet, adalet, medeniyet ve beka meselesi adına yaptıklarını deseler de Yerlilerin yani masumların, yani en haklıların, yani en alttakilerin hala çözemediği bir lügaz(bilmece)’ın adına yaparlar.
Özellikle dünya basını Ortadoğu’daki ölülerin sayısıyla ilgilenmiyor. Çünkü katliam, soykırım diyebileceğimiz kitle kıyımları sıradanlaştı. Körfez Savaşından bugüne, kaç yerde, kaç tane katliam derecesinde kıyımlar yapıldı bir yazar olarak şahsen ben de bilemiyorum. Çünkü bizim de bilinçaltımızı haber yoğunluğuyla her defasında resetleyebiliyorlar.
Dünya özellikle de Batı basını şu an düzeniz göçmenlerin derdinde. Çünkü insan seli; artık “Şu Tepenin Ardındaki Yeşil, Yemyeşil Vadi” dedikleri kendi ülkelerine akıyor. Akacak… Akıncı Çocukları!
Koşun çocuklar koşun/ Bugün bayram diyorlar/ Şenlikler dağa çıkmış/ Orda bizim çocuklar/ Şeker diye bir kurşun deler yüreğinizi/ Kan çiçekleri sarar beyaz elbisenizi/ Sonra acı bir feryat/ Rüzgar kapıp uçurur/ İntifada şehrinde/ Sapana kurşun olur/ *O berrak kanınızla göğe İslam yazılır.”
Üniversiteli yıllarımızın sancaktarlarından olan Adil Avaz’ın mısralarına; İnşallah ve bi-iznillah deriz ama yetmiyor!
Basından hatırlarım; ülkemize gelen Suriyeli sayısı yüze varmak üzereydi. Bunlar gerçek muhacirlerdi. Tarih; 29 Nisan 2011; yer, Hatay Yayladağı’ydı. Anadolu’nun mert ve yiğit insanları, bunları hüzünle ama yürekten karşıladı. Bu, insani ve İslami bir görevdi..
Artık “muhacir(!)” işin rengi, hacmi, çapı ve içeriği değişti, değişiyor.
Ensarın imkân ve kabiliyeti, bilinçaltı, algısı da değişti, değişiyor.
Çünkü bu tanımları artık biz yapamıyoruz. Bu makus tahlilleri de Yerliler belirleyemiyor. Yerliler sadece birer oyuncu. Bölge ülkelerinde, Cahili Korkularıyla yüzleşecek bir basiret ve yürek de yok.
Otobüs şoföründen duyuyordum: “İlerleyin beyler geriye doğru!!”
Necip Fazıl’ın Bir Adam Yaratmak oyununda, en son bilinci zonklayan çaresiz gibi!
Eyba reş, fedîya giran! Lo brano ka binerin! We golik dâ Guran!
Rabbim içimizdeki beyinsizlerden dolayı bizi helak etme Rabbim!” Wesselam.