• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

İlim ve irfan abidesi Bediüzzaman Said-i Kürdî; bundan yüzyıl önce kendisine sorulan “Osmanlı hükûmetindeki hürriyete ne diyorsun ve Avrupa hakkında fikrin nedir?” sorusuna şu tarihi cevabı verir: “Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hâmiledir; Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslamiyet’e hâmiledir; o da bir İslâm devleti doğuracak!”

El-Hakk… Dün, o gündü. Hilafet merkezi Osmanlı, Tanzimat’tan beri mut’a ile yaşadığı Avrupa’ya hamileydi. 60-70 yıllık bir aşkın sonunda “çağdaş, laik, hukuk(!)” bir devlet doğurdu.

Şark’ta adettir; şaibeli doğan bir çocuk hemen sahiplenilmez. Haremin hatta hayatın da dışına atılır. Bütün bu süreçler yaşandı. Çocuğun mazisi; anne babası, doğduğu yer, içtiği süt, bakıcısına kadar sorgulandı. Sorgulandıkça sorular çoğaldı, içinden çıkılmaz bir hal aldı ama çocuk artık büyümüştü.

Musa, Âsa, Yed-i Beyza.. ile alakası yoktu ama haremin sevgisi, şefkat ve dualarıyla büyümüştü. Güçlü, muktedir hatta iktidar olmuş; her mahreme dokunmuş, her özele karışmıştı.

Müslüman gibi konuşur ama Batılı gibi düşünür, ecnebi gibi işlerdi… Hilafet gitmiş, Cumhuriyetler gelmişti. Kurulan I. Meclisler Kur’an’la, dualarla açıldı. İlk yasalar, “Men-i müskirat..” türündendi. “İşte bu! Yola devam..” edilecek gibiydi(!)

Sykes Picot lanetlenmiş, I. Lozan’ın şartları kabul edilmemişti. Ümmet ve kardeşliğe giden yolda Kürdistan zaten sorun değildi… Derken yollar hafriyat ve molozla, patikalar dikenlerle dolup taştı. Payitaht toz duman, her yer bulandı. “Neler oluyor beyler…” demeden “İstikrar ve asayiş adına” seçime gidildi.

Temsil ve karar merci arık II. Meclis’ti. II. Lozan’ın şartları kabul edildi. Ümmetin tevhidi, destek, dua ve umutlarının merkezi olan Payitaht İstanbul ve Hilafet tarihe karıştı.

Kadim kelime, kavram ve tanımlar yeniden tanımlandı. Dost ve düşman, helal ve haram, iyi ve kötü, şeytan ve melek, nas ve icma, cemaat ve cumhur, anıt ve kabir, milli ve kahraman, barış ve savaş, aydın ile cahil, terörist ile medeni, vatansever ile hain, ceza ile ödül.. hasılı varılacak hedef diye kutsanan yüzlerce yıllık birikim ve zenginlikler; vurulacak hedeflerin tahtasına oturtuldu.

Müslüman ülkelerde doğan Batının Birinci Çocuğu; Batı adına “rejimi, devlet düzenini, yasama, yürütme ve yargıyı yapılandırdı. Yani siyasal, ekonomik, askeri, hukuk, eğitim… alanlarında Batılı bir yapılandırmaya gidildi. Bütün bunlar kusursuz başarıldı denebilir.

Şimdi Müslüman ülkelerdeki İkinci Batılı Çocuğun Doğuş anına şahitlik ediyoruz. Bugün, O gündür. Batılı anlamdaki ikinci neslin muktedir ve iktidar olduğunu demek istemiyorum elbet. Tüm alanlara hakim oldular demek de istemiyorum.

Batılı kültür ve medeniyetinin hakikatte Müslüman ülkelerde tutunması hiç de kolay değil. Emperyalist, kapitalist modernizmin, dünya halklarına insanlık ve medeniyet adına sunabileceği pek bir zenginlik ve güzelliği kalmamıştır ancak sorun, bizim gittikçe kendimize ve değerlerimize olan yabancılaşmamız.

Batı; insanlığa verebileceği tüm güzellikleri Bosna’da yitirdi. Çağdaş Hiroşima olan Halepçe’de ise iflasını ilan etti. Şu an Arap Baharı Coğrafyalarında tutunmaya çalışan Yerli İşbirlikçi zorba yönetimler ise uzatmaları oynuyor.

 Küfür ve zulmün alayı haremimize birikerek Ümmete ağır bedeller ödetiyor ancak korku ve endişemiz o da değil. Bunların alayı, Afganistan’daki akıbeti yaşayarak çıkacak. Hem de Anadolu’da olduğu gibi; “geldikleri gibi değil, ummadıkları bir zilletle çıkacaklar” biiznillah!

Şu an Mısır’dan Yemen’e, Afrika ve Asya’daki ceberut yönetimlerin üç veya en geç dört seçimlik dönemleri kalmıştır! Kardeşlerim; ilmel yakin, aynel yakin ve Hakkel yakin bilsin ve emin olsunlar!

Endişemiz şu; insanlığa verecek bir değeri kalmayan Kapitalist, Siyonist Sermaye; din ve değerlerimizi, gençliğimizi acil olan ihtiyaçlarından yakalayarak zihinlerini çalıyor. Bilinçaltlarını boşaltıyor.

Baksanıza; akrabalık değerlerimiz tükendi, ibadet, tesettür, gelenek ve töremiz yıkılmakta.. Zihni boş, bilinç düzeyi düşük, kutsallarına duyarsız bir gençlik geliyor.

Böyle giderse; Batıyı manen bitirip tüketen değerlerin alayı gençliğimizin de değerleri arasına girecek. Sosyal medyanın kontrolü, mucitlerinin elinde olduğuna göre, bu karanlık yapıların da fuhşiyat, sefahet, israf üzerinden beslendiğini de bildiğimize göre, riskin boyutunu tahmin edebiliriz.

Medeniyet masasında mevt olan Seküler emperyalizm, cehalet lağımlarından tüm suç, günah ve müskiratını helal alanlarımıza, mü’min genç dimağlarımıza akıtıyor, zerk ediyor!

İkinci Batılı Çocuğun doğumu dediğim işte budur. Kendi evimizde, kendi mahremimizde, kendi emek, tecrübe ve kıt sermayemizle bugünlere getirdiğimiz hanemiz, kalemiz içerden, tuşlara tuzaklanmış silahların hedefinde.

Gençliğimiz yarının sahibidir. Tohumlanarak yere gömülüyor ama Batının bozuk tohumlarıyla! Yavrularımızın dünya ve ahiretlerinden bizler de sorumluyuz.

 Tedbir farzdır ama yarın bu tohumlar yeşermeden! Gençler bilseydi, yaşlılar da yapabilseydi wesselam!